Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil, Uzayın Keşif Ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma
GİRİŞ
Bu çalışmada sizlere 27 Ocak 1967 tarihinde imzaya açılan, 10 Ekim 1967 tarihinde yürürlüğe giren, uzay hukukunun uluslararası hukuk alanında bir alt disiplin olmasından çıkıp özgün bir hukuk alanı olmasının altyapısını oluşturan ve doktrinde de görüş birliği olan, “Uzay Hukukunun Magna Cartası” olarak adlandırılan 1967 tarihli Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil, Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma’nın -kısa adıyla Dış Uzay Antlaşması- incelemesini yapacağız. (Uzayın tanımı, uzay hukukunun ne olduğu ve uzay hukukundaki temel ilkeler hakkında “Uzay Hukuku Nedir” adlı çalışmamıza bakabilirsiniz).
1967 Dış Uzay Antlaşması Hazırlık Süreci
1967 Dış Uzay Antlaşması doktrindeki görüşlere bakıldığında baskın görüşe göre Uzay Hukukunun Magna Cartası olarak görülse de azınlık görüşe göre Uzay Şartı olarak da görülmektedir.
Dönemin şartlarına ve devletlerin hallerine bakıldığında ABD ve SSCB gibi iki süper güç soğuk savaş içerisinde ve birisi daha güçlü olduğunu dünyaya ispatlama çabası içerisinde. 1957 yılında Sovyetler Sputnik-I’ i uzaya fırlatmasıyla uzay çağını başlatmış ve insanlık uzayda da yer almaya adım atmıştı. Bu durumdan sonra Birleşmiş Milletler nezdinde anlaşılması gerekmekteydi.
Uzaya dair ilk hukuki metin ABD-SSCB-İngiltere arasında 1963 yılında imzalanan Nükleer Denemelerin Kısmi Yasaklanması Antlaşmasıdır. Anlaşma metninde uzaya ilişkin doğrudan ifadeler kullanılmasa da temel bir çerçeve yapılmıştır. Ancak uzay ile ilgili olan en önemli kısmı uzay hukukunun da uluslararası antlaşmalara dahil edilmesinin şart olduğunu ifade etmesi olmuştur.
Antlaşmanın temeli Uzay Komitesi hukuk alt komitesinin 1959 raporu, 1962 tarihli XVIII sayılı kararı ve Genel Kurul’un 1963’te ilan ettiği Uzayın Keşfi ve Kullanımında Devletlerin Faaliyetlerini Düzenleyen Hukuk İlkeleri Bildirisi’dir. Antlaşmanın temel ilkeleri, kendisinden sonraki 4 dört antlaşmaya ışık tutarak, onları yönlendirir. Söz konusu İlkeler Bildirgesi’ne baktığımızda:
“a) Uzayın barışçıl kullanılması,
- b) Uzayın insanlığın ortak yararına kullanılması,
- c) Uluslararası hukukun uygulanma alanı bulması,
- d) Uzayın uluslararası hukuka uygun olarak herkese açık olması ve hiçbir ulusa tahsis edilememesi.”
1967 Dış Uzay Antlaşması’nın temel amacı hâlihazırda 1962 (XVIII) sayılı BM Genel Kurulu Kararı ile belirlenmiş olan uzay hukukunun temel ilkelerinin arasında bağlantı kurup uzay faaliyetlerinin sınırlarının belirlenmesi, uzayın barışçıl kullanılması ve keşfedilmesi amaç edinilmiştir.
1967 Dış Uzay Antlaşması İnceleme
Antlaşmanın temel amacı yukarıda ifade ettiğimiz üzere uzay faaliyetlerinin sınırlarının belirlenmesi, barışçıl kullanılması ve keşfedilmesidir. Antlaşma metninin giriş cümlesine ve madde hükümlerine bakıldığında da bunları görmekteyiz. Antlaşma metninin altında yatan mesaj aslında “uzayda meydana gelebilecek çatışmaların engellenmesi” olmuştur.
Dış Uzay Antlaşmasının temel prensiplerine baktığımızda;
1) Devletlerin iktisadi ve bilimsel kalkınma seviyelerine bakılmaksızın tüm devletler eşitlik ilkesine uygun bir şekilde uzayı keşfetme ve kullanma hakkına sahiptir.
2) Uzay, Ay ve diğer gök cisimleri üzerinde egemenlik hakkı ilan etme ve milli iktisap yasağı vardır. Devletler uzayda egemenlik hak iddiasında bulunamaz.
3) Uzayın barışçıl amaçlarla kullanılmalıdır ve uzay faaliyetlerinin tüm insanlığın faydasına yapılmalıdır.
4) Dünya yörüngesinde ve uzayda nükleer silah veya kitlesel silah kullanımının yasak olması gerekir.
5) Devletler verdikleri tüm zararlardan sorumludur.
6) Devletlerin sorumluluğu sadece kamusal faaliyetlerde değil özel teşebbüslerde de mevcuttur.
7) Taraf devletlerin uzaya fırlattığı uzay araçlarında egemenlik hakları bulunmaktadır, yargı yetkileri mevcuttur ve dünyada da mülkiyet hakları devam etmektedir. Mülkiyet hakkı her bir parçasında mevcuttur.
8) Taraf devletler iş birliği içerisinde olmalıdırlar ve diğer devletlerin menfaatlerine aykırı her türlü faaliyetlerinden uzak durmalıdırlar. Uzayın kirlenmesini beraber önlemeliler ve uzay faaliyetleri zararlı nitelikteyse birlikte istişare etmeleri gerekmektedir.
Bu prensiplere bakıldığında bir kısmının sözleşmeye dönüştüğünü görmekteyiz. Ancak göze çarpan iki prensip bulunmaktadır. Birincisi nükleer silah ve orbital silahların konumlandırılmaması: halihazırda dünya yörüngesinde ABD’nin, Sovyetlerden kalma Rusya’nın, Çin’in orbital silahları ve nükleer silahları mevcut halde uzayda bulunmaktadır. İkincisi ise taraf devletlerin iş birliğinde bulunması hükmündeki iş birliği ifadesinin bağlayıcı bir prensip olup olmaması durumudur: ABD’ye göre iş birliği durumu bağlayıcı değildir ancak gelişmekte olan ülkelere göre iş birliği ifadesi bağlayıcıdır.
Diğer bir prensip olan uzayda egemenlik hak iddia etmenin yasak olması prensibi, uluslararası teamül kurallarına göre emredici norm/jus cogens norm olmuştur. Jus cogens kurallar sözleşmeye taraf olmayan devletlerin de uyması gerektiği ve hiyerarşide en üstte bulunan kurallara denmektedir. Öte yandan antlaşma metnini de aşağıda inceleyeceğimiz üzere uzayın tanımı yapılmamıştır. Bu da günümüzde önemli bir sorun teşkil etmektedir.
Antlaşma maddelerini incelemeye gelecek olursak antlaşma 17 maddeden oluşmakta ve ilk 12 maddesi uzay hukukunda geçerli olan ilkelere ilişkindir.
Antlaşmanın 1.maddesi uzayın barışçıl amaçlarla kullanımına ilişkindir. Madde hükmü; “Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayın keşfi ve kullanılması, iktisadî veya bilimsel kalkınma derecelerine bakılmaksızın, bütün ülkelerin hayır ve menfaatine yürütülmelidir; bu bütün insanlığa tahsis olunmuştur. Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzay, hiçbir ayırt edici muameleye tabi tutulmaksızın, eşitlik esasına ve Devletler hukukuna uygun olarak, bütün Devletlerin keşif ve kullanmasına açık olup, gök cisimlerinin bütün bölgelerine serbestçe girilebilir. Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayda bilimsel araştırmalar serbestçe yapılır ve Devletler bu araştırmalarda milletlerarası iş birliğini kolaylaştırmak ve teşvik etmelidirler.” bu şekilde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde yer alan “İnsanlığa tahsis edilme” ilkesi tam olarak net bir ifade değildir. Dolayısıyla doktrinde de tartışmalara neden olmuştur. Tartışma Ay ve diğer gök cisimleri üzerinden ilerlemiştir. Birinci görüşe -Virgiliu Pop’a- göre Ay ve diğer gök cisimleri res publica internationalis yani ulusal egemenliğe değil uluslararası egemenliğe tabidir. İkinci görüşe -Andrew Brearley’e- göre Ay ve diğer gök cisimleri res extra commercium yani mülkiyet konusu oluşturmaz. Üçüncü görüşe -Lawrence A. Cooper ve Nikhil D. Cooper’a- göre Ay ve diğer gök cisimleri res communis yani insanlığın ortak mirasıdır.
Nikhil D. Cooper, Dış Uzay Antlaşması’nın getirdiği bu hükümle birlikte öncesinde kabul edilen res nullius yani ilk ulaşan egemen olur ilkesinin de önüne geçildiğini savunmuştur. İfadenin üzerinde tartışmalar olsa da üç görüşün ortak bir noktası vardır: uzay insanlığın ortak alanıdır ve egemenlik hak iddia edilemez.
Antlaşmanın 2.maddesi milli iktisap yasağını düzenlemektedir. Madde hükmü “Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzay, egemenlik ilânı, kullanma ve işgal suretiyle veya diğer herhangi bir suretle millî iktisaba konu olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Uzayda egemenlik ilanı hususunda doktrinde tartışmalar mevcuttur ve dört görüş bulunmaktadır. Birinci görüş, uzayda kati surette hiç kimsenin egemenliğinin söz konusu olmayacağıdır. Başta devletler olmak üzere kimse -uluslararası örgütler, özel şirketler ya da şahıslar- uzayda egemenlik hak iddia edemez ve bu hem uzay boşluğu hem de Ay ve diğer gök cisimlerinin yüzeyleri, altı ve üstü için geçerlidir. Bu görüş, Arthur J. Goldberg’in 17 Haziran 1966 tarihli mektubundan anlamak mümkündür. Söz konusu mektupta “gök cisimlerinin ‘herhangi bir’ egemenlik iddiasına konu olmaması gerektiği” görüşü açıkça belirtilmiştir.
İkinci görüş, Ay ve diğer gök cisimleri üzerinden çıkarılan (uzay madenciliği) parçalar üzerinde egemenlik kurulabileceğidir. Üçüncü görüş ise uzayda devlet egemenliği yasaklanmıştır ancak özel kişilerin mülkiyet hakkı yasak değildir. Dördüncü görüş ise diğer üç görüşten daha farklıdır zira bu görüş milli iktisap yasağına karşı bir görüştür. Bu görüşe en önemli örnek 1976 tarihli Bogota Bildirgesidir. Kolombiya, Brezilya, Ekvador, Uganda, Endonezya, Kongo, Zaire ve Kenya uzay sınırları içerisinde yer alan jeo statik yörüngenin uzaya dâhil olmadığını, aksine bir doğal kaynak olduğunu öne sürerek burada egemenlik iddia etmişlerdir ancak bu görüş çok etkili olmamıştır ve doktrinde hala tartışılmaya devam eden ilk üç görüş canlılığını korumaktadır.
Antlaşmanın 3.maddesi uzay hukukunun kaynaklarını belirtmektedir. Madde hükmü “Antlaşmaya Taraf Devletlerin ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayın keşif ve kullanılması ile ilgili faaliyetleri, milletlerarası barış ve güvenliğin korunması ve milletlerarası işbirliği ve anlayışın teşviki amacıyla Birleşmiş Milletler Yasası da dahil olmak üzere Devletler hukukuna uygun bir şekilde yürütülmelidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere uzay hukukunun ilkeleri ve prensipleriyle örtüşen tüm uluslararası hukuk kurallarının uygulama alanı bulacağı ele alınmıştır.
Uluslararası Adalet Divanı Statüsü 38.maddesine göre “Kendisine sunulan uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözmekle görevli olan Divan: Uyuşmazlık durumundaki devletlerce açık seçik kabul edilmiş kurallar koyan gerek genel gerekse özel uluslararası antlaşmaları; Hukuk olarak kabul edilmiş genel bir uygulamanın kanıtı olarak uluslararası yapılagelmiş kurallarını; Uygar uluslarca kabul edilen genel hukuk ilkelerini; 59. madde hükmü saklı kalmak üzere, hukuk kurallarının belirlenmesinde yardımcı araç olarak adli kararları ve çeşitli ulusların en yetkin yazarlarının öğretilerini uygular.” sayılan antlaşmalar; teamül kuralları, uluslararası hukukun genel ilkeleri ve yardımcı kaynaklar oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere uluslararası hukukun kaynakları da uzay hukukunun kaynakları içerisindedir.
Antlaşmanın 4.maddesi uzayda silahsızlanmayı düzenlemektedir. Uzayın barışçıl kullanılması amaçlanmış olan bu antlaşmaya uygun olarak nükleer silahsızlanma düzenleme yeri bulmuştur.
Silahsızlanma ile ilgili olan bu hüküm, 1962 (XVIII) sayılı BM Genel Kurul kararındaki ilkeler arasında mevcut olmayan ve bu antlaşmayla getirilen ilkelerden biridir. Ancak bunun sebebi o zamana dek konunun gündeme gelmemiş olması değil, aksine ilkeleri içeren 1962 (XVIII) sayılı kararın yayımlanmış olduğu 27 Kasım 1963’te hâlâ silahsızlanma konusundaki tartışmaların devam ediyor oluşudur.
Maddenin temeli ABD-SSCB arasında geçen tartışmalar sonucunda ABD-SSCB-İngiltere arasında 5 Ağustos 1963 tarihinde imzalanan Nükleer Denemeleri Yasaklama Antlaşması ile 17 Ekim tarihli 1884 (XVIII) sayılı BMGK kararıdır.
Madde hükmüne bakacak olursak; “Antlaşmaya Taraf Devletler, nükleer silâhlar veya diğer çeşit kütlesel tahrip silâhları taşıyan cisimleri dünya etrafındaki bir yörüngeye oturtmamayı, bu gibi silâhları gök cisimlerine yerleştirmemeyi ve bu gibi silâhları diğer herhangi bir şekilde uzaya yerleştirmemeyi taahhüt ederler.
Antlaşmaya Taraf bütün Devletler Ay ve diğer gök cisimlerini münhasıran barışçıl amaçlarla kullanacaklardır. Gök cisimleri üzerinde askerî üs ve tesisler kurulması ve tahkimat yapılması, her tip silâhın denenmesi ve askerî manevralar yapılması yasaktır. Askerî personelin bilimsel araştırma veya diğer bir barışçı amaçla kullanılması yasaklanmıştır. Ay ve diğer gök cisimlerinin barışçı amaçlarla keşfi için gerekli her türlü teçhizat veya tesisin kullanılması da yasaklanmamıştır.” taraf devletlerin uzayda ve Ay ve diğer gök cisimleri üzerinde kütlesel ve dünya yörüngesinde nükleer silahsızlanmayı taahhüt etmektedir.
Maddede geçen barışçıl amaçlarla kullanma ifadesi açık olmamakla birlikte doktrinde tartışmalıdır. Söz konusu ifade madde hükmünün devamında “askeri personelin bilimsel araştırmaya veya diğer barışçıl amaçlı kullanımlara katılabileceği” ifadesi sonucunda “saldırı amaçlı olmayan amaçlar” şeklinde yorumlanmıştır.
Antlaşmanın 5.maddesi astronotların ve tescili yapılmış uzay araçlarının olası bir tehlike sonucunda yardım edilmesini taahhüt altına almıştır. 5.madde 1968 tarihli Kurtarma Anlaşması’nın da temelini oluşturmaktadır.
Madde hükmü “Antlaşmaya Taraf Devletler uzay adamlarını insanlığın uzaydaki temsilcileri addedecekleri ve onlara kaza, zaruret veya diğer bir Taraf Devlet ülkesine veya açık denize mecburî iniş halinde, mümkün olan her yardımı yapacaklardır. Bu kabil bir iniş yapan uzay adamları salimen ve süratle uzay gemilerinin tescil edilmiş olduğu Devlete iade edilmelidirler.
Bir taraf Devletin uzay adamları, uzay ve diğer gök cisimlerindeki faaliyetleri sırasında, diğer Taraf Devletler uzay adamlarına mümkün olan her yardımı yapacaklardır.
Antlaşmaya Taraf Devletler, ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayda keşfettikleri ve uzay adamlarının hayatı veya sağlığı için tehlike teşkil ede bilecek her olaydan Antlaşmaya Taraf diğer Devletlere veya Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine derhal bilgi vereceklerdir” şeklinde düzenlenmiştir.
Uzaydaki insanlığın temsilcisi olarak addedilen temsilciler astronotlardır. Kaza vb. durumlarla karşı karşıya kalındığında veya zorunlu iniş yapmaya mecbur olduklarında devletler tarafından yardım edilmesi zorunludur. Devamında yer alan uzay cisimleri ve uzay adamları tescil devletine sağ salim şekilde iade edilmesi taahhüt altına alınmıştır. Kısaca taraf devletler uzay faaliyetleri yürüten uzay adamlarına tehlike altında olduklarında yardım etmekle ve zorunlu iniş yapan uzay adamları ve uzay araçlarını tescil devletine sağ salim bir şekilde iade etmekle yükümlü olmuşlardır.
Antlaşmanın 6.maddesi uzay faaliyetlerinden doğan sorumluluk hükme bağlanmıştır. Madde hükmü; “Antlaşmaya Taraf Devletler, ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayda gerek Hükümet teşekkülleri gerek Hükümetler- dışı teşekküller tarafından yürütülen millî faaliyetlerde ve millî faaliyetlerin işbu Antlaşmada yer alan hükümler uyarınca yürütülmesinde milletlerarası sorumluluk taşırlar. Hükümetler-dışı teşekküllerin ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzaydaki faaliyetleri ilgili Devletin müsaadesine ve devamlı nezaretine tabi olmalıdır. Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzaydaki faaliyetlerin bir milletlerarası teşkilât tarafından yürütülmesi halinde, işbu Antlaşma hükümlerine riayetten doğan sorumluluk milletlerarası teşkilât ile söz konusu teşkilâta mensup bulunan bu Antlaşmaya Taraf Devletlere ait olacaktır.” sadece taraf devletleri değil, özel teşekküllerin uzay faaliyetlerinden doğan sorumluluğu da düzenlemiştir.
Buradaki sorumluluk her ne kadar özel teşekkülleri de kapsıyor olsa da sorumluluk özel teşekküllerin bulunduğu mevcut ülkeye ait olacaktır. Ayrıca taraf devlet bünyesinde bulunan özel teşekkülleri de denetleme ile yükümlüdür.
Antlaşmanın 7.maddesi devletlerin uzay faaliyetlerinden doğan sorumluluğu düzenlemektedir. 7.madde, 1972 tarihli Sorumluluk Sözleşmesi’nin temelini oluşturmaktadır. Madde hükmü; “Ay ve diğer gök cisimler dahil, uzaya bir cisim fırlatan veya fırlattıran her Taraf Devlet ve ülkesinden veya tesislerinden bir cisim fırlatılan her Taraf Devlet, Antlaşmaya taraf diğer bir devlete veya bu Devlete tabi gerçek veya tüzel kişilere karşı, söz konusu cismin veya bu cismi meydana getiren parçaların yeryüzünde, hava sahasında veya ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzayda ika ettikleri zararlar için milletlerarası bakımdan sorumludur.” taraf devletlerin uzay faaliyetleri yürütülmesinde doğan zararlardan gerek kendisi için gerek özel teşekküller için sorumlu olması düzenleme altına alınmıştır.
Antlaşmanın 8.maddesi devletlerin uzay araçları ve içindeki personel üzerinde olan yargı ve denetim hakkını düzenlemektedir. Madde hükmü; “Uzaya fırlatılan bir cisim tescil edilmiş bulunduğu Antlaşmaya Taraf bir Devlet, söz konusu cisim ve bu cismin personeli üzerindeki yargı hakkı ve denetlemesini, bu cisim uzayda veya bir gök cisminde bulunduğu sırada da muhafaza edecektir. Bir gök cismine indirilmiş veya bu cisme yerleştirilmiş bulunanlar da dahil olmak üzere, uzaya fırlatılan cisimler ve bunları meydana getiren parçalar üzerindeki mülkiyet hakkı, bu cisimlerle bunların parçalarının uzayda veya diğer bir gök cisminde bulunmaları veya yeryüzüne geri dönmüş olmaları dolayısıyla haleldar olmayacaktır. Tescil edilmiş bulundukları Antlaşmaya Taraf Devletin sınırları dışında bulunan bu gibi cisimler ile bunları meydana getiren parçalar bu Devlete iade olunacak ve bu Devlet, vaki talep üzerine, iadelerinden önce, söz konusu cisimler ve bunları meydana getiren parçaların teşhisine yarayacak bilgileri vermekle mükellef olacaktır.” yargı ve denetim hakkının düzenlenmesi açısından önem taşımaktadır. Yargı ve denetim hakkı ilk kez 1721 (XVI) sayılı BMGK kararında ele alınmış, 8.madde ile düzenlenmiş ve 1975 tarihli Tescil Sözleşmesi’ne temel olmuştur.
Sözleşmeye taraf devlet, uzaya fırlatılan bir cisim tescil edildiğinde, tescil edilen uzay cismi ve bu cismin personeli üzerinde yargı ve denetim hakkına sahip ve cisim üzerinde mülkiyet hakkı bulunmaktadır.
Meğerki cisim veya cisim parçaları veya mürettebat dünyaya geri dönmüş olsun ya da bir tehlike altında olmuş olsun, bu durumda tescil devlete iade edilmekle yükümlüyken bunun yanında tüm bilgileri vermekle de mükellef altına alınmış bulunmaktadır.
Antlaşmanın 9.maddesi güncel bir sorun haline gelen uzaydaki zararlı faaliyetlerin önlenmesine, uluslararası iş birliğine, uzay kirliliğinin önlenmesine ilişkin düzenlenmiş bir hükümdür. Madde hükmü; “Antlaşmaya taraf Devletler, ay ve diğer gök cisimleri dâhil, uzayla ilgili inceleme ve keşiflerini, bunların zararlı bir şekilde kirlenmesini ve yer dışı maddelerin sokulması sonucunda yeryüzü ortamında hasıl olacak zararlı değişmeleri önleyecek şekilde yürütecekler ve gerektiğinde, bu maksatla uygun tedbirler alacaklardır” uzaydaki çevre sorunlarına değinen, uzay kirliliğine temas eden ve önlenmesi gereken tedbirleri almayı taahhüt altına almaktadır.
Madde hükmünün temeli diğer maddelere göre hem 1721 (XVI) hem de 1962 (XVIII) sayılı BMGK kararlarına dayanmamaktadır, dolayısıyla uluslararası alanda ilk defa ele alınmıştır.
Antlaşmanın 10.maddesi devletlerarası iş birliğini düzenlemektedir. Madde hükmü; “Bu gibi müşahede imkânlarının mahiyeti ve bunlara hangi şartlar altında rıza gösterileceği hususu, ilgili devletler arasında varılacak bir mutabakatla tespit olunacaktır.” devletler diğer devletlerin uçuşlarını müşahede için imkân verilmesi ve eşitlik ilkesi uyarınca gözlemleme imkanına sahiptirler. Ancak bu husus devletler arası imzalanan uluslararası antlaşmalarla belirlenecektir.
Antlaşmanın 11.maddesi devletlerarası bilgi paylaşımını düzenlemektedir. Uzayın barışçıl amaçlarla kullanılması ve keşfi sırasında devletlerin ifa ettikleri faaliyetler sırasında elde edilen bilgileri halkla, milletlerarası bilim topluluğuyla ve BM Genel Sekreteri ile paylaşmak ve Genel Sekreter en kısa sürede diğer taraf devletlerle bu bilgileri derhal paylaşmak zorundadır.
Antlaşmanın 12.maddesi taraf devletlerin uzay tesislerini ortak kullanım hakkına sahip olduğunu düzenlemektedir. Madde hükmü; “Ay ve diğer gök cinsleri üzerinde bulunan bütün istasyonlar, tesisler, teçhizat ve uzay araçları, mütekabiliyet şartıyla işbu Antlaşmaya taraf diğer Devletlerin temsilcilerine açık olacaktır.” teçhizatların, tesislerin, araçların kullanım hakları ortak hak olarak yer alsa da mütekabiliyet esasına (karşılıklılık esasına) dayandırılmıştır.
Antlaşmanın 13.maddesi uyarınca uzay faaliyetlerinden doğan/doğabilecek sorunların ve uyuşmazlıkların çözümü antlaşmaya taraf devletlerin arasında çözümleneceği kural altına alınmıştır.
Antlaşmanın 14-17.maddesinde ise antlaşmanın sonuç kısmı yani katılma, çekilme, hükümlerin değiştirilmesi, antlaşmanın dili düzenlenmiştir.
Sonuç
Antlaşmanın geneline bakıldığında bazı ifadelerin net olmadığını, tartışmaya ve değerlendirmeye açık olduğunu görmekteyiz. Antlaşma belki uzay hukukunun temelini oluşturmaktadır ancak güncellenmesi ve netleştirilmesi gereken çok fazla alanı bulunmaktadır.
Uzay hukuku açısından her ne kadar uluslararası antlaşma olma niteliğindeyse de bazı yazarlara göre anayasa niteliği de taşımaktadır. Bu düşüncenin temelinde yatan neden uzayın evrensel oluşu ve insanlığın faydasına kullanılması için var olduğudur.
Uzay Hukuku alanındaki tüm yazıları bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Hukuk ve Bilişim Dergisi’nin Yeni Sayı’sını okumak için bağlantıya tıklayınız.
Kaynakça
1)Uzayın ve Uzay Faaliyetlerinin Hukuki Rejimi, Merve Erdem Burger, 2014 Savaş Yayınevi, s.24-35.
2)Hava ve Uzay Hukuku, Ayhan Sorgucu, 2019 Adalet Yayınevi, s.237-238.
3)https://thelawreviews.co.uk/title/the-space-law-review/international-treaties
4)https://ruhsendogannar.com/dis-uzay-antlasmasi-1967/
5)https://jurix.com.tr/article/12182
6)https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/12732.pdf
7)An Introduction to Space Law, I. H. Philepina Diederiks-Verschoor, s.26-33.
8)https://thelawreviews.co.uk/title/the-space-law-review/international-treaties
9)Uzayda Devletlerin Çalışmalarını Yönetecek İlkelere İlişkin Antlaşma, Seha Meray, AÜSBFD, C.XXII, No.1, 1967, s.33-53.
10)Hava ve Uzay Uygulamalarında Hukuki Rejim, Tevfik Can.
11)Uzay Faaliyetlerine İlişkin Uluslararası Hukukun Kaynakları ve Birleşmiş Milletlerin Rolü, Dr. Medeni Soysal, Gülmelahat Doğan, Doç. Dr. Lokman KUZU, ÇÜHFD- C. 3- S. 2- Ekim 2018- s. 101-133
12)Uzay Hukukunda Milli İktisaba Konu Olmama İlkesinin Yeniden Değerlendirilmesi, Ayten Selin Doğan.
13) Uzay Hukuku ve Uluslararası İnsancıl Hukuk İlişkisi, Zeynep Selin Balcı, İstanbul Hukuk Mecmuası, 78 (4), 2079-2109.
14)Hava ve Uzay Hukukunda Tahkimin Gelişimi, Ayşe Öz, s.32-33.
15)Arthur J. Goldberg’in mektubu, www.unoosa.org/pdf/limited/c2/AC105_C2_L012E.pdf
16)https://www.youtube.com/watch?v=Y7S2W8sjYMI