IP( Internet Protokol) adreslerinin Ceza Yargılamasındaki Delil Değeri Üzerine Bir Değerlendirme
Giriş
Ağa bağlı bir cihaza atanan IP adresi(internet protokol), cihazın adeta internet ortamındaki “parmak izi” işlevini görür ve internet ortamında işlenen suçlarda failin tespiti noktasında yüksek bir delil değerine sahiptir.
Ancak son zamanlarda “IPV4” sisteminin ortaya çıkışı, “VPN- proxy” ve NAT(Network Adress Translation) gibi uygulamalar sayesinde aynı IP adresinin başka cihazlara tahsis edilmesi, IP adreslerinin ceza yargılamasındaki delil değeri konusunda ciddi tartışmaları ortaya çıkarmıştır.
Bununla birlikte son zamanlarda sosyal medya platformlarında işlenen çeşitli suçlardan dolayı failin tespitinde ilgili log kayıtlarının temini için ana merkeze yazılan yazılarda, yasal sürenin geçtiğinden bahisle ilgili kayıtlar yetkili makamlara gönderilememektedir.
Bu durumda maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılabilmesi için ilgili log kayıtlarının adli istinabe işletilmeksizin temin edilmesi halinde delilin hukuka aykırılığı ve yasal savunma kavramları gündeme gelmektedir.
Bu yazımızda ise genel olarak IP adresinin ceza yargılamasındaki delil değerine ve IP adresinin adli istinabe işletilmeksizin elde edilmesi halinin hukuka aykırı delil durumuna değinilecektir.
IP adresi kavramı ve çeşitli IP adresi türleri
Öncelikle yargı kararlarında adından sıklıkla söz ettiren ‘IP adresi hakkında kısaca değinmek gerekir.
Ip adresleri, tıpkı araçların trafikteki plakaları gibi ağa bağlı cihazların internete açıldıklarında birbirleriyle iletişime geçerken kullandıkları adres sistemidir.
Ip adreslerinin port giriş numaraları ise ağa bağlı bir cihazın aynı anda aynı IP adresinden farklı program ve sitelere erişimini sağlayabilmesi için kullanılan giriş- çıkış numaralarıdır
IP adresinin Tek Başına Delil Değeri
İnternet ortamında işlenen suçlarda IP adresinin delil değeri konusunda Yargıtay uygulaması “statik ve dinamik IP adresi” ayrımına gitmektedir.
Statik IP adresleri, ilgili abonenin isteği üzerine internet erişim sağlayıcıları tarafından verilen bir IP adresi olup burada cihazın IP adresi sabittir. Yani cihazın farklı girişlerde farklı IP adreslerini alması gibi bir durum söz konusu değildir.
Dinamik IP adresi ise ağa bağlı bir cihazın her girişte farklı IP adreslerini almasıdır.
Konu hakkında aşağıdaki yargıtay kararının aşağıdaki alıntısı bizlere yardımcı olabilir.
Bir IP adresi, bir cihaza geçici bir süre için atanabileceği gibi, o cihaza daimi bir IP adresi verilmesi de mümkündür. Diğer bir anlatımla statik (durağan) ve dinamik (değişken) olarak üzere iki tip IP adresi bulunmaktadır.
Evlerde kullanılan ADSL mode- minde de benzer uygulama mevcut olup servis sağlayıcısından statik IP adresi alınması mümkündür. (YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ 2013/4668 E. , 2014/9860 K.)
Yetkili Makamlarca IP Adreslerinin Elde Edilmesi Sorunu
İnternet ortamında işlenen suçlarda adli makamlarca IP adresinin tespit edilmesi çeşitli zorlukları doğurmaktadır.
Öncelikle çeşitli sosyal medya platformlarında işlenen suçlarda, suça konu içeriğin yayınlandığı cihazın IP adresleri ve ilgili kayıtları sosyal medyanın faaliyet merkezindeki sunucularında tutulmaktadır.
Bu kuruluşların faaliyet merkezleri ise genel olarak Amerika Birleşik Devletleri olup söz konusu kayıtları saklama yükümlülüğü konusunda Amerikan Yasaları uygulanmaktadır.
Konu hakkında aşağıdaki Yargıtay kararından örnek verilebilir.
“Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, internette tanıştığı ve bir süre arkadaşlık yürüterek ayrıldığı katılan adına internette facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde üye profil sayfası oluşturarak katılana ait özel fotoğrafları yayımladığı iddiasıyla açılan kamu davasında, sanığın, atılı suçu inkara yönelik savunması,… şirketinin cevabi yazısında, sanığa ait elektronik posta adresleri ile ilgili facebook hesabına erişim yapıldığına ilişkin IP bilgisinin tespit edilemediğinin belirtilmesi ile Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün İnternet Ortamında işlenen Suçlarda Uluslararası Ceza İstinabe İşlemlerine ilişkin yazısına göre, google, facebook, hotmail, skype, twitter, youtube gibi internet ortamında yaygın olarak kullanılan yer sağlayıcı firmaların merkezinin Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunduğu, ABD mevzuatına göre, internet ortamında işlenen suçlara ilişkin trafik bilgileri, yer sağlayıcılar veya erişim sağlayıcılar tarafından doksan gün süreyle saklandığı, bu süre içinde resmi otoritelerce başvurulduğunda anılan saklama süresine doksan gün daha ilave edildiği belirtilmiş olmakla, aradan geçen süre nedeniyle facebook sosyal paylaşım sitesinde üye profili oluşturarak fotoğraf yüklemesi yapan bilgisayara ait IP bilgilerinin tespitinin mümkün olmaması karşısında; sanığa atılı suç sabit olmadığından beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.” ( Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2014/1811 E. , 2014/17258 K.)
Belirtelim muhatap yurtdışı merkezli ve Türkiye temsilciği yok ise IP numarasının tespiti ancak “Uluslararası Adli İstinabe” yoluyla mümkündür.
Bununla bir- likte ABD merkezli sosyal ağlar (Facebook, Twitter, YouTube), sınırlı bazı suçlar dışında istinabe yoluyla trafik bilgi taleplerini karşılamamaktadır. Örneğin Facebook, çocuk pornosu, intihar vakaları, öldürme gibi suçlar dışında bilgi paylaşımına yanaşmamaktadır.
Söz gelimi hakaret suçu konulu soruşturmalar da yapılan istinabelerde olumlu sonuç alınamamaktadır.
Bu sebeple uygulamada şirket merkezinin yurt dışında olduğu ve delile ulaşmanın mümkün olmadığı gerekçe gösterilerek takipsizlik kararı verildiği gibi mahkûmiyeti gerektirir delil elde edilmediği gerekçesiyle beraat kararı da verilebilmektedir.
D.2. Adli İstinabe İşletilmeksizin Delilin Elde Edilmesi Hali
Bu noktada gündeme gelecek tartışmalı husus; söz konusu kayıtların müşteki ya da bir başka kişi tarafından, adli istinabe uygulanmaksızın elde edilmesi halinde delilin hukuka aykırı olması ve buna karşın delilin yargılamada kullanılması durumudur.
Bu durumda ortada kanaatimizce hukuka aykırı delil durumu vardır ve bu delilin yargılamada kullanılması çeşitli bir takım tartışmaları içerebilir.
Yukarıda ifade edildiği üzere; özellikle sosyal medya kanallarında işlenen pek çok suçlarda; ya yasal sürenin geçtiğinden ya da çeşitli diğer sebeplerden ötürü faaliyet merkezinden ilgili kayıtlar alınamamaktadır.
Peki müştekinin herhangi bir yol ile bu kayıtları elde etmesi halinde bu delil yargılamada kullanılabilecek midir ?
Öncelikle değinmemiz gereken konu “Ceza Yargılamalarında Hukuka Aykırı Delil” konusudur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. maddesi, hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilin yargılamada kullanılamayacağına hükmetmiştir.
Buna göre ceza yargılamalarında kullanılan delilin hukuka aykırı olması halinde söz konusu delil ispata elverişli olsa bile yargılamada kullanılamayacak olup bu ilkeye ‘zehirli ağacın meyvesi’ adı verilir.
Delillerin Elde Edilmesi Ve Yasal Savunma
Yukarıda anlattığımız üzere ceza yargılamalarında hukuka aykırı yöntemle elde edilen deliller, içeriği doğru olsa bile, yargılamada hükme esas alınamayacaktır.
Ancak bazı durumlarda Yargıtay bu ilkeyi o kadar katı olarak uygulamamaktadır.
Özellikle telefon üzerinden işlenen hakaret ve tehdit gibi suçlarda; mağdurun ses kaydı alarak yargılamada delil olarak ileri sürülmesini Yargıtay ‘yasal savunma ve somut adalet’ ilkeleri çerçevesinde değerlendirmektedir.
Peki aynı değerlendirmeyi, internet ortamında işlenen suçlarda, mağdurun herhangi bir vasıta ile IP adresi ve log kayıtlarını elde etmesi halinde söyleyebilir miyiz ?
Yani kendisine karşı sosyal medya platformunda hakaret suçuna maruz kalan mağdurun, açılan ceza yargılamasında kendi çabasıyla (siber güvenlik uzmanı, bürokrasi) suça ilişkin Ip adresi, port numarası, log kayıtları vb. kayıtları elde edip mahkemeye sunması halinde, mahkeme bu delilleri, yasal savunma ve somut adalet ilkeleri çerçevesinde, değerlendirmeye alacak mıdır, yoksa Anayasa madde 38 uyarınca hükme esas alınmasını reddedecek midir ?
Bu konuda Yargıtayın yasal savunma ve somut adalet konuları hakkındaki kararının incelenmesi gerekir.
Yasal savunma, 5237 sayılı TCY’nın 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek baş¬kasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan hak¬sız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorun¬luluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCY sadece “nefs ve ırz”ı savunmaya değecek nitelikte değerler olarak kabul ederken, 5237 sayılı TCY, kişinin kendisinin veya başkasının yasal savunma ile korunabilecek her türlü hakkını bu kapsama dahil etmiştir.
Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCY’nın 49/2. ve 5237 sayılı TCY’nın 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk neden¬lerinden birini oluşturan yasal savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.
Bir olayda yasal savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin koşullar:
- a) Bir saldırı bulunmalıdır. Saldırının var olmasını geniş olarak anlamak, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
- b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
- c) Saldırı yasal savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
- d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin koşullar:
- a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka olanağın bulunmamasıdır.
- b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
- c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
(Ceza Genel Kurulu 2008/1-201 E. , 2009/81 K.)
Yargıtay kararı uyarınca bir eylemin yasal savunma kapsamında bulunabilmesi için gerçekleşen ya da gerçekleşeceği muhakkak olan bir saldırının olması ve bu saldırının bir kişinin hakkına yönelik olması gerekir.
Yukarıda verdiğimiz örnek kanaatimizce yasal savunma kapsamına girmemektedir. Zira ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, bir kişiye verilmiş hak olmayıp ceza yargılamasının temel ilkelerinden birisidir.
Yine bununla birlikte olayımızda gerçekleşen ya da gerçekleşmesi muhakkak olan bir saldırı olmadığından, yargılama aşamasında mağdurun suça ilişkin log kayıtlarını kendisi tespit ettirerek delil olarak ileri sürmesi delilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmayacaktır.
SONUÇ
Son zamanlarda internet ortamında işlenen suçların artışıyla birlikte, IP adresi ve log kayıtlarının tespiti önemli bir hale gelmiştir.
Gerek ülkemizde gerekse dünyada internet kullanımının artışıyla birlikte ağa bağlı cihazlara atanacak IP adres sayısı yeterli gelmediğinden NAT uygulaması sayesinde aynı saniyede pek çok farklı cihaza IP adres atamaları yapılmaktadır.
Bu durum IP adresinin delil değerini düşürmektedir ve yargıtay kararlarına göre port giriş numarası, gün-ay-tarih ve saat değerlerinin girilmesi gereklidir.
Ancak yukarıdaki yargıtay kararında da bahsedildiği üzere Statik IP adresi, ağa bağlı cihazın sürekli kullandığı bir IP adresi durumunda olup burada sadece gün tarihinin verilmesi yeterlidir.
İnternet ortamında işlenen suçlarda IP adreslerinin tespit edilmesi için genel olarak adli istinabe hükümleri işletilmektedir.
Ancak pek çok sosyal medya kuruluşunun faaliyet merkezi yurtdışında olup faaliyet merkezine yazılan adli istinabe yazılarından olumlu dönüş alınamamaktadır.
Bu durumda adli istinabe işletilmeksizin mağdurun kendi çabalarıyla IP adresi ve log kayıtlarını tespit ettirerek yargılamada ileri sürmesi halinde mahkeme bu kayıtları delil olarak değerlendirebilecek midir ?
Bu konu henüz yargı kararlarına taşınmamış olup kanaatimizce burada mahkemenin söz konusu delilleri yargılamada hükme esas almaması gerekir.
“Bilişim Suçları” alanındaki yazılarımızı bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Hukuk ve Bilişim Dergisi’nin 15. Sayı’sını okumak için bağlantıya tıklayınız.
Yazar: Av. Ramazan ALTINIŞIK
Hukuk ve Bilişim Dergisi ve Blog kısmımızda,
Bilişim Suçları
Blockchain ve Dijital Paralar
Yapay Zekâ ve Robot Hukuku
Elektronik Ticaret Hukuku
İnternet Hukuku
Kişisel Verilerin Korunması Hukuku
Start-Up Hukuku
E-Spor Hukuku
Fikri Mülkiyet Hukuku ve benzer teknoloji hukuku alanlarında yazılar okuyucularımıza sunulmaktadır.