SEC ve Ripple Davası
Giriş
Amerika Birleşik Devletleri Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) ile Ripple Labs Şirketi arasındaki dava hem kripto para topluluğu hem de yatırımcılar tarafından yakından takip ediliyor. Dava konusu uyuşmazlıktaki temel hukuki sorun, aşağıda daha detaylı bir şekilde açıklanacağı üzere Ripple’ın XRP adında çıkartmış olduğu kripto para biriminin SEC tarafından uygulanan hukuki düzenlemeler uyarınca menkul kıymet olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ile alakalıdır. Bu hukuki sorunun ABD Güney Bölgesi New York Bölge Mahkemesi tarafından nasıl ele alındığı ise tüm kripto para birimi endüstrisi için önemli etkileri beraberinde getirmekte ve diğer devletler, yatırımcılar ve halk tarafından emsal niteliğinde bir karar teşkil edecektir. (ripple davası)
I. Uyuşmazlık Konusu Olayın Özeti
Davacı SEC, yargılamayı davalı Ripple Labs şirketi, şirketin eski CEO’su Christian A. Larsen ve şimdiki CEO’su Bradley Garlinghouse isimli şahıslar aleyhine başlatmıştır. Ripple şirketine karşı başlatılan yargılamada esas olarak, 1933 tarihli ABD’nin Menkul Kıymetler Yasası’nın “Eyaletler Arası Ticaret ve Posta ile İlgili Yasaklar” başlıklı 5. Bölümüne aykırı hareket edilerek menkul kıymetlerin yasa dışı arz ve satışı faaliyetlerinde bulunulması gerekçe gösterilmektedir ve aslında, tüm yargılama boyunca mahkeme, bu yasa dışı faaliyetlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmaktadır.
Amerikan mahkemelerine taşınan bu hukuki sürecin en başında, 2011 ve 2012 yıllarında, Arthur Britto, Jed McCaleb ve David Schwarz, kriptografik olarak güvenli bir defter veya şu anda XRP Ledger (Defter) olarak bilinen bir “blok zincir” için kaynak kodunu geliştirmişlerdir. Amaçları, 2009’da tanıtılan ilk blok zinciri defteri olan bitcoin blok zincirine kıyasla daha hızlı, daha ucuz ve daha verimli bir alternatif oluşturmaktır. XRP Defteri 2012’de piyasaya sürüldüğünde, kaynak kodu sabit 100 milyar XRP kaynağı oluşturmuştur. Dolayısıyla XRP, XRP Defterinin yerel dijital simgesidir ve bu defterin çalışması için XRP gerekmektedir. Ayrıca her XRP birimi başka bir birim ile değiştirilebilmektedir.
2012 yılının devamında ise davalı Larsen, Britto ve McCaleb Ripple şirketini kurmuşlardır. Larsen, şirketin 2016 yılına kadar CEO görevini üstlenmiştir. Bu süreçte ise XRP Defterinin kodu tarafından üretilen 100 milyar XRP’den, Larsen’a 9 milyar olmak üzere üç kurucu 20 milyar XRP almış, Ripple şirketine ise kalan miktar, 80 milyar, XRP sağlanmıştır.
Kurulan şirketin misyonu ise, internet üzerinden değer transferini kolaylaştırmak için teknolojiyi kullanarak bir “Değer İnterneti”[1] gerçekleştirmek ve böylece uluslararası ödeme yöntemlerinin modernize edilmesi olmuştur. Bu doğrultuda şirket, müşterilerin sınır ötesi finansal işlemleri karşılıklı olarak kararlaştırılan şartlarda takas etmelerine olanak tanıyan RippleNet adında bir yazılım geliştirmiş ve bu teknolojinin geliştirilmesi için çeşitli hamleler yapmıştır. Buna ek olarak şirket, XRP defterinde diğer kullanım durumlarının geliştirilmesini teşvik etmek için Xspring adlı girişim programının bir parçası olarak diğer şirketlere fon sağlamıştır. Bu bağlamda bahsi geçen şirketin genellikle XRP kullanarak başlattığı faaliyetler, SEC’in iddialarının temellerini oluşturan faaliyetlerdir ve davacıya göre bunlar, Menkul Kıymetler Yasası’na aykırılık teşkil etmektedir.
II. Davalıların XRP Satışları ve Dağıtımları
Yargılama sonucunda 2013 ve 2020 tarihleri arasında Ripple, bünyesinde bulundurduğu XRP’nin çeşitli satış ve dağıtımlarını gerçekleştirmiştir.
İlk olarak, Ripple, iştirakleri aracılığıyla 728.9 milyon dolarlık kurumsal satış yapmıştır. Diğer bir deyişle, şirket, XRP’yi doğrudan kurumsal alıcılar, serbest yatırım fonları ve Ripplenet müşterileri gibi kurumsal yerlere satmıştır. İkinci satış, şirketin programlı satışlarıdır, yani XRP’nin dijital varlık borsalarında programlı olarak veya ticaret algoritmaları kullanılarak satılmasıdır. Bu satışlardan ise şirketin 757.6 milyon dolar elde ettiği iddia edilmektedir. Son olarak Ripple, diğer dağıtımlar başlığı altında, XRP’yi belli hizmetler için bir ödeme şekli olarak kullanmıştır. Bu dağıtımlara örnek olarak şirket çalışanlarına maaş ödemelerinin XRP cinsinden yapılması, XRP Defterinin geliştirilmesi için sağlanan fonların XRP biriminde olması verilebilir. SEC, Ripple’ın hizmet karşılığında bireylere ve kuruluşlara XRP dağıtımından 609 milyon dolar gelir elde ettiğini iddia etmektedir.
Bu satış ve dağıtımlara ek olarak şirketin CEO’ları Larsen ve Garlinghouse’un bireysel olarak XRP’nin dijital ortamlarda satış yaptıklarının bahsi de yargılamada yer alan unsurlardan biridir. Buradaki satışlardan da toplam 600 milyon dolar gelir elde edildiği iddia edilmektedir.
SEC, bu satış ve dağıtımların belirtilmesi üzerine davalıların herhangi bir XRP teklifi ve satışına ilişkin bir kayıt beyanı sunmadığını, herhangi bir mali tabloyu veya diğer periyodik raporları kamuya açık bir şekilde dosyalamadığını ve XRP ile ilgili davacı kuruma EDGAR[2] başvurusunda bulunmadığını öne sürmektedir.
III. Howey Testi
Öncelikle mahkeme, söz konusu olay ve iddiaların çözümlenebilmesini Ripple şirketine ait XRP kripto para biriminin bir menkul kıymet mi yoksa dijital varlık mı olarak sınıflandırılması gerektiği eksenine yerleştirmiştir. Bunun sebebi ise SEC’in aykırılığını öne sürdüğü hukuki kuralın menkul kıymetler ile ilgili yapılan ticari faaliyetlere uygulanan bir kural olmasıdır. Ripple ise savunmasında SEC’in eyaletler arası bir ticaret faaliyetinde bulunulması ve herhangi bir kayıt işleminin yapılmaması ifadelerine itiraz etmezken XRP’yi bir yatırım sözleşmesi olarak satmadıklarını, yatırım aracı yerine sınırlar arasında değer aktarma aracı olarak kullanıldığını ve bu nedenle herhangi bir kayıt beyanına tâbi olmadıklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla şirket, XRP’nin merkezi olmayan bir dijital varlık olduğuna ve XRP’ye geleneksel menkul kıymetlerle aynı düzenlemelerin uygulanmayacağına inanmaktadır.
Mahkeme, bu sorunun çözümünde ise ABD Yüksek Mahkemesi tarafından 1946 yılında belirli işlemlerin yatırım sözleşmesi olarak nitelendirilip menkul kıymet tanımına girip girmediğini belirlemek için oluşturduğu bir standart olan Howey Testinin uygulanması gerektiğine kanaat getirmiştir. Dolayısıyla mahkemenin öne sürülen olaylarla ilgili hukuki analizinde her zaman Howey Testindeki unsurlara atıf yapılmaktadır.
Howey Testini kısaca açıklamak gerekirse bu test, bir yatırım sözleşmesinin menkul kıymet sayılabilmesi için karşılanması gereken üç temel unsurdan bahsetmektedir. Bu unsurlar:
- a) Para Yatırımı (Investment of Money): Kişilerin kâr veya getiri elde etme beklentisiyle ortak bir girişime para yatırması gerekmektedir.
- b) Ortak Girişim (Common Enterprise): Yatırım, ortak bir girişimde olmalıdır. Yani, kâr, bireyin kendi çabalarından ziyade başkalarının ortak çabalarından elde edilmelidir.
- c) Kâr Beklentisi (Expectation of Profits): Yatırımcılar, işletmede yer alan diğer kişilerin çabalarından elde edilen yatırımlarından kâr elde etme konusunda makul bir beklentiye sahip olmalıdır.
SEC, söz konusu üç şartın da XRP alım satım işlemlerinde söz konusu olduğunu ve bu nedenle bir menkul kıymet olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. SEC, XRP yatırımcılarının, dijital varlığın yönetilmesinde ve tanıtılmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilen Ripple Labs ve bağlı kuruluşlarının çabalarına dayanarak makul bir kâr beklentisi oluşturulduğunu ve XRP satışından elde edilen fonların Ripple’ın ticari operasyonlarını finanse etmek için kullanılması nedeniyle XRP’nin bir işletmeye yapılan yatırım olduğunu savunmaktadır. Ripple ise SEC’in iddialarına şiddetle karşı çıkarak XRP’nin bir dijital varlık olarak nitelendirilebileceği, XRP sahiplerinin şirkette herhangi bir mülkiyet hakkına sahip olmadığı gibi şirketin faaliyetlerinden temettü veya kâr elde etmediklerini savunmaktadır.
IV. Mahkemenin Değerlendirmesi
Mahkeme, yukarıda da belirtildiği üzere dava sonucunda vereceği kararı Howey Testi aracılığıyla şekillendirecektir. Bu testi Ripple’ın gerçekleştirdiği üç işlem türü olan kurumsal satışlar, programlı satışlar ve diğer dağıtımlarda olmak üzere ayrı ayrı uygulamaktadır. SEC, bütün işlem türlerinin Howey Testinden geçerek bir yatırım sözleşmesi niteliğinde olduğunu iddia etmektedir. Mahkemenin tespitleri ise şu şekildedir:
1) Kurumsal Satışlar
Howey’in ilk ölçütü para yatırımıydı. Her ne kadar Ripple, “para yatırımı” kavramını “yalnızca para ödemesi” kavramından ayrıştırarak kurumlara para karşılığında XRP satışını bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini söylese de mahkeme bu savunmayı kabul etmemiş ve bu noktada asıl sorgulanması gereken unsurun kurumsal alıcıların sermaye sağlayıp sağlamadığı olduğunu vurgulamıştır. Söz konusu kurumlar bağlamında para ödemesi yapıldığı hususunda da bir uyuşmazlık bulunmadığı için mahkeme, para yatırımı şartının sağlandığını kabul etmiştir.
İkinci ölçüt olan ortak girişim[3] konusunda mahkeme, bu ölçütün varlığı için yatay ortaklığın[4] mevcut olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Mahkeme, inceleme sonucunda şirket için bir yatay ortaklığın varlığını tespit etmiştir. Ripple, kurumsal satışlarının gelirlerini çeşitli yan kuruluşlarının adları altında bir banka hesapları ağında toplamıştır. Şirket, her bağlı kuruluş için ayrı bir banka hesabı tutmasına rağmen tüm hesapları birlikte yönetmiş ve kontrol etmiş, kurumsal satışlardan toplanan fonları operasyonlarını finanse etmek için kullanmıştır. Kaldı ki davalılar, Ripple’ın yatırımcı fonlarını ayırdığına ve ayrı ayrı yönettiğine veya karların bağımsız kalmasına izin verildiğine dair bir itirazda bulunmamıştır. Ripple’ın muhasebecileri de XRP ile ilgili elde edilen tüm gelirleri birlikte kayıt altına almıştır. Dahası, tüm kurumsal alıcılar, her birimi aynı türde olan XRP’leri aldığı için her bir kurumsal alıcının kâr etme ihtimali, Ripple’ın kendi servetine ve diğer kurumsal alıcıların servetine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Ripple, kurumsal satışlarından elde ettiği fonları, XRP için kullanım alanları geliştirmek, pazarda XRP’yi korumak ve XRP’nin değerini artırmak için kullanmıştır. Dolayısıyla XRP’nin değeri yükseldiğinde tüm kurumsal alıcılar, sahip oldukları XRP ile orantılı olarak kâr elde etmiş olacaktır. Bu sebeple mahkeme, incelenen kayıtlar neticesinde bir varlık havuzu ve kurumsal alıcıların servetinin diğer kurumsal alıcıların başarısı kadar girişimin başarısına da bağlı olduğunu tespit ederek ortak bir girişimden bahsedilebileceğine kanaat getirmiştir.
Üçüncü bir ölçüt olarak kâr beklentisi hakkında mahkeme, kısaca, koşulların tamamına dayanarak, kurumsal alıcı konumundaki bir makul yatırımcının Ripple’ın çabalarından kâr elde etme beklentisiyle XRP satın alacağını tespit etmiştir. Şöyle ki, Ripple, 2013 yılından itibaren çeşitli pazarlama kampanyaları ve broşürler yapmış, bu vasıtaların muhatabı olan ortalama bir yatırımcının şirketin kurumsal satışlardan elde ettiği sermayeyi XRP pazarını iyileştirerek veya XRP Defteri için kullanımlar geliştirerek XRP’nin değerini artırmak için kullanacağını anlaması kendisinden beklenebilecektir.
Bu nedenle, kurumsal satışları çevreleyen koşulların ekonomik gerçekliğini ve bütününü değerlendiren mahkeme, Ripple’ın kurumsal XRP satışlarının, Menkul Kıymetler Yasası’nın 5. Bölümünü ihlal eden yatırım sözleşmelerinin kayıt dışı arz ve satışını oluşturduğu sonucuna varmıştır.
2) Programlı Satışlar
Mahkeme, programlı satışlar konusunda kurumsal satışlardan tamamen farklı koşullarda yapılması nedeniyle oldukça farklı bir hukuki değerlendirme yapmıştır. Bu doğrultuda programlı satışların ekonomik gerçekliğini değerlendiren mahkeme, Howey Testinin üçüncü ölçütünün sağlanmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bunun temel sebebi ise, kurumsal alıcıların alım yaparken Ripple’ın satışlarından elde ettiği sermayeyi XRP ekosistemini iyileştirmek ve böylece XRP’nin fiyatını artırmak için kullanacağı beklentisiyle XRP aldığı düşünülebilirse de programlı alıcılar için bu durum geçerli değildir. Çünkü Ripple’ın programlı satışları kör al/sat işlemleridir (blind bid/ask transactions). Dolayısıyla programlı alıcılar, para ödemelerinin Ripple’a mı yoksa başka bir XRP satıcısına mı gittiğini bilebilecek durumda değildir. Hatta 2017’den bu yana, Ripple’ın programlı satışları, küresel XRP işlem hacminin %1’inden azını temsil ettiğinden hareketle dijital varlık borsalarından XRP satın alan bireylerin büyük çoğunluğu paralarını Ripple’a hiç yatırmamış olmaktadır.
Bu gerçeğin bir uzantısı olarak da programlı satış aracılığıyla XRP alanların çoğu XRP’yi bir kâr beklentisiyle alsa da XRP’yi hangi kurumdan aldıklarını bilmedikleri için bu beklentiyi Ripple’ın çabalarına dayandırmamışlardır.
Dolayısıyla mahkeme, bu değerlendirmeleri sonucunda Ripple’ın programlı XRP satışlarının yatırım sözleşmesi teşkil etmediğine karar vermiştir.
3) Diğer Dağıtımlar
Buradaki “dağıtım” ifadesi aslında doğrudan mahkemenin bakış açısını yansıtmaktadır çünkü bu başlık altında Ripple’ın çalışanlara ödediği tazminat, girişim projelerine sağladığı fonlar gibi ödemelerin XRP cinsinden yapılması incelenmiştir. Burada, Howey Testinin ilk koşulu olan para yatırımından bahsetmek mümkün değildir çünkü bu faaliyetlerde, yatırımcıların sermayeyi sağladığını gösteren herhangi bir kaydı bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle mevcut delillerde diğer dağıtım alıcılarının Ripple’a para veya somut ve tanımlanabilir bir bedel ödemediği aksine şirketten XRP ödemesi aldıkları sabittir.
Dolayısıyla bu alanda yapılan işlemler de henüz ilk ölçütü sağlamadığı gerekçesiyle mahkeme tarafından yatırım sözleşmesi olarak kabul edilmemiştir.
SONUÇ
Mahkeme, uzun süren bir yargılama ve hukuki tartışmalar sonucunda yukarıda belirtilen nedenlerle SEC ve Ripple davası sonucunda kısmen kabul kararı vermiştir. Kurumsal satışlara ilişkin olarak SEC’in iddialarını kabul ederken programlı satışlar, diğer dağıtımlar ve Larsen ve Garlinghouse’un satışları ile ilgili olarak Ripple şirketini haklı bularak SEC’in taleplerinin reddine karar vermiştir.
Av. Cihangir Altuğ TAŞ’ın tüm blog yazılarını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
- Sayı’mızdaki “Tokenomics ve Unsurları” yazısını okumak için bağlantıya tıklayınız.
Kaynakça
https://www.sec.gov/litigation/complaints/2020/comp-pr2020-338.pdf
Dipnotlar
[1] Değer internetinden kasıt, “parasal olarak ifade edilebilecek varlıkların internet üzerinden taraflar arasında aracılara ihtiyaç duymadan anında aktarılması” olarak karşımıza çıkmaktadır.
[2] Kurumsal dosyalamanın etkinliğini ve erişilebilirliğini artırmak amacıyla oluşturulan bir sistem.
[3] Ortak girişim, bir yatırım sözleşmesi işe ilgili olarak, ortak hedeflerin iki veya daha fazla firma tarafından takip edilmesinin bir yoludur.
[4] Genellikle karın orantılı dağılımı ile varlıkların bir araya getirilmesi yoluyla her bir yatırımcının servetinin diğer yatırımcıların servetine bağlanmasıdır.