Genel Amaçlı Yapay Zekâ (GPAI) ile Üretilen Eserlerin Telif Hakkı Kapsamında Korunması
Özet
Genel Amaçlı Yapay Zekâ (GPAI), farklı alanlarda öngörülmeyen çok çeşitli görevleri yerine getirme kapasitesine sahip yeni nesil yapay zekâ sistemleridir. Günümüzde edebiyat, müzik, resim, sinema ve yazılım gibi yaratıcı süreçlerde yoğun biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu gelişim beraberinde önemli bir hukukî tartışmayı gündeme getirmiştir: GPAI tarafından üretilen eserlerin telif hakkı kapsamındaki statüsü. Bu makalede, GPAI’nin yarattığı içeriklerin telif hukuku bakımından korunması meselesi ele alınacak, eser sahipliği sorunu, “algoritmik yaratıcılık” ve adil kullanım tartışmaları değerlendirilecek, ulusal ve uluslararası dava örnekleri ışığında çözüm önerileri sunulacaktır.
1. Giriş
Genel Amaçlı Yapay Zekâ (GPAI), yalnızca teknik bir ilerleme değil, aynı zamanda hukuk, etik ve yaratıcılık alanlarını doğrudan etkileyen çok yönlü bir olgudur. Özellikle edebiyat, müzik, resim, sinema ve yazılım gibi yaratıcı süreçlerde artan biçimde kullanılması, “yaratıcılığın kaynağı” sorusunu yeniden gündeme taşımıştır. Geleneksel telif hukuku, eser sahibini insan olarak kabul ederken, algoritmalar aracılığıyla üretilen içeriklerin kime ait sayılacağı konusu henüz netlik kazanmamıştır. Bu durum, yapay zekâ çağında eser sahipliği kavramının yeniden tanımlanması gerektiğini göstermektedir.
Nitekim “algoritmik yaratıcılık” kavramı, insan–makine iş birliğini merkezine alarak klasik “yazar–eser” ilişkisinin sınırlarını zorlamaktadır. Bir yazarın veya sanatçının yalnızca bir komut (prompt) girerek ortaya çıkan çıktıyı sahiplenmesi, hukuken yeterli midir? Yoksa telif hakkı koruması, yalnızca özgün ve insan zihninin ürünü olan yaratıcılığa mı tanınmalıdır? Bu sorular, uluslararası düzeyde de farklı cevaplar bulmaktadır. ABD’de açılan davalarda yapay zekâ ile üretilen içeriklerin bağımsız eser sayılıp sayılamayacağı tartışılırken, Avrupa Birliği hukuku hâlen yalnızca “insan yaratıcıları” eser sahibi olarak kabul etmektedir.
Buna ek olarak, “adil kullanım” (fair use) doktrini de bu tartışmalarda merkezi bir rol oynamaktadır. GPAI’nin eğitiminde kullanılan devasa veri setlerinin çoğu, telifli eserlerden oluşmakta; bu da izinsiz kopyalama, türev eser üretme ve orijinallik kaygılarını beraberinde getirmektedir. Sanatçılar ve yazarlar, eserlerinin bu şekilde kullanılması halinde ekonomik haklarının zedelendiğini öne sürerken, yapay zekâ geliştiricileri bunun yenilik ve toplumsal fayda için gerekli olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla telif hukuku, yaratıcı emeğin korunması ile teknolojik gelişimin teşviki arasında hassas bir denge kurmak zorundadır.
Sonuç olarak, GPAI’nin telif hukuku üzerindeki etkisi yalnızca hukukî bir mesele değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir dönüşüm sorunudur. Ulusal ve uluslararası düzeyde mahkeme kararları, yasa koyucuların yaklaşımı ve akademik tartışmalar, bu yeni teknolojilerin eser sahipliği ve yaratıcılık kavramlarını nasıl yeniden şekillendireceğini belirleyecektir. Bu makale, söz konusu meseleleri çok yönlü biçimde ele alarak hem hukuk dünyasına hem de yaratıcı sektörlere ışık tutmayı amaçlamaktadır.
1.1. GPAI’nin Tanımı ve Özellikleri
Genel amaçlı yapay zekâ (GPAI), geliştiriciler tarafından yalnızca belirli görevler için değil, çok geniş bir uygulama yelpazesi için tasarlanmış yapay zekâ modellerini ifade etmektedir. Bu sistemler, farklı sektörlerde yalnızca küçük ayarlamalarla kullanılabilmekte ve çok yönlü bir esneklik sunmaktadır.
Büyük dil modelleri (LLM), görsel üretim araçları (Stable Diffusion, Midjourney) veya metin tabanlı platformlar (ChatGPT) bu kategoride değerlendirilmektedir.
GPAI’nin temel özelliği, öğrenme süreçlerinde kullanılan büyük ölçekli veri setleridir. Bu veriler, çoğu kez internetten derlenmiş ve telif korumasına tabi eserleri de içermektedir. Dolayısıyla, GPAI’nin üretim kapasitesi, eser sahipliği ve hukuki koruma tartışmalarını kaçınılmaz biçimde gündeme taşımaktadır.
1.2. Yaratıcı Süreçlerde GPAI’nin Kullanımı
GPAI teknolojileri, yalnızca teknik alanlarda değil, yaratıcı süreçlerde de önemli bir rol üstlenmeye başlamıştır. Örneğin Jukedeck, AIVA gibi yapay zekâ destekli müzik yazılımları, film senaryoları, şiirler veya tablolar üreten modeller, insan yaratıcılığına rakip olabilecek ürünler ortaya koyabilmektedir.
Bu gelişim, “algoritmik yaratıcılık” kavramını öne çıkarmıştır. İnsan yaratıcılığının geleneksel sınırlarını aşan bu üretimler, telif hakkı koruması için öngörülmüş “eser sahipliği” ilkesini zora sokmaktadır. Zira telif hakkı hukukunda eser sahibi çoğunlukla gerçek kişilerdir; yapay zekâ ise hukuken “kişi” olarak kabul edilmemektedir.
1.3. Fikri Mülkiyet Haklarının Kırılganlığı
GPAI’nin hızla benimsenmesi, telif haklarının yanı sıra patent, marka ve tasarım alanlarında da ihlal risklerini artırmaktadır. Ancak telif hakları bakımından sorun daha keskin görünmektedir. Çünkü eser sahipliği ve özgünlük kavramları, GPAI’nin üretim biçimiyle doğrudan çatışmaktadır. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın Infopaq kararında vurguladığı gibi, telif koruması için eserin “eser sahibinin kişisel yaratımını” yansıtması gerekir. Peki, GPAI üretiminde bu kişisel yaratım nereye kadar insana, nereden itibaren makineye aittir? İşte temel sorun budur.
2. GPAI ve Telif Hakları
2.1. Eser Sahipliği Sorunu
Yapay zekâ tarafından üretilen eserlerde ilk akla gelen soru, “eser sahibi kimdir?” sorusudur. Mevcut telif hukuku rejimleri yalnızca gerçek kişileri eser sahibi olarak kabul etmektedir.
Dolayısıyla GPAI’nin tek başına ürettiği bir eserin sahibi yokmuş gibi görünmektedir.
Bu noktada üç ihtimal öne çıkmaktadır:
- Kullanıcı: GPAI’ye prompt giren kişi eserin sahibi olabilir mi?
- Geliştirici: Yapay zekâyı programlayan kişi veya şirket mi hak sahibi olmalıdır?
- Yapay zekânın kendisi: Hukuken tanınmasa da eser sahibi kabul edilebilir mi?
Bugünkü hukuk düzenleri üçüncü ihtimali dışlamaktadır. Ancak ilk iki seçenek arasında ülkeler bazında farklı yorumlar görülmektedir. ABD’de mahkemeler, yapay zekânın ürettiği eserlerde insan katkısı yoksa telif hakkı tanımamaktadır. Benzer şekilde Avrupa Birliği ülkelerinde de eser sahibinin “insan” olması gerektiği yönünde güçlü bir görüş vardır.
2.2. Algoritmik Yaratıcılık ve Adil Kullanım Tartışmaları
“Algoritmik yaratıcılık”, yapay zekânın büyük veri kümelerinden öğrendiği kalıplar aracılığıyla yeni ürünler yaratma kapasitesini ifade eder. Ancak bu süreç, çoğu kez telif koruması altındaki eserlerden türetilmiş içerikler üretmektedir.
ABD’de “fair use” (adil kullanım) doktrini, telifli eserlerin eleştiri, yorum, haber verme veya araştırma amacıyla sınırlı kullanımına izin verir. Ancak GPAI’nin ürettiği içerikler, bu doktrinin kapsamına girip girmediği konusunda ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Örneğin, sanatçıların eserlerinden öğrenen bir yapay zekâ yeni bir tablo ürettiğinde, bu tablo özgün müdür, yoksa türev eser mi? Eğer türevse, açık rıza olmadan üretilmişse ihlal mi söz konusudur?
2.3. Ulusal ve Uluslararası Dava Örnekleri
Bu tartışmalar mahkemelere de yansımış durumdadır.
- Andersen v. Stability AI davasında sanatçılar, eserlerinin izinsiz biçimde Stable Diffusion gibi modellerin eğitiminde kullanıldığını iddia etmişlerdir. Mahkeme, bu içeriklerin türev eser olup olmadığını değerlendirmektedir.
- Getty Images v. Stability AI davasında ise fotoğrafların, hatta üzerindeki filigranların dahi model eğitiminde kullanıldığı ileri sürülmüş, telif ve marka hakkı ihlali iddiası gündeme gelmiştir.
- OpenAI’ye karşı açılan yazar davalarında (George R.R. Martin, Jodi Picoult gibi isimler), eserlerin izinsiz olarak ChatGPT’nin eğitiminde kullanıldığı savunulmuştur. Davacılar, bunun telif hakkı ihlali olduğunu ileri sürmekte ve tazminat talep etmektedir.
Bu davalar, yalnızca telif ihlali değil, aynı zamanda eser sahipliğinin belirsizliği ve adil kullanım doktrininin sınırlarının yeniden çizilmesi gerektiğini göstermektedir.
2.4. Etik İlkeler ile Hukuk Arasındaki İlişki
Yalnızca hukukî düzenlemeler bu sorunları çözmek için yeterli görünmemektedir. Avrupa Komisyonu’nun yayımladığı “Güvenilir Yapay Zekâ için Etik Yönergeler” bu noktada yol gösterici olabilir. Etik ilkeler arasında şeffaflık, hesap verebilirlik ve insan özerkliğine saygı gibi değerler yer almaktadır. GPAI üretiminde kullanılan verilerin menşei açıklanmalı, yaratıcıların rızası aranmalı ve üretim süreci belgelendirilmelidir.
3. Sonuç ve Değerlendirme
GPAI’nin yaratıcı süreçlerdeki rolü, telif hukuku bakımından ciddi meydan okumalar ortaya koymaktadır. En temel sorun, eser sahipliğinin kimde olduğu ve adil kullanımın hangi sınırlar içinde uygulanacağıdır. Mahkemelerde görülmekte olan davalar, önümüzdeki yıllarda bu tartışmalara yön verecektir.
Mevcut durumda yapılması gerekenler şunlardır:
- Hukukî netlik sağlanmalı: GPAI eserleri için eser sahipliği açık biçimde tanımlanmalıdır.
- Etik ilkelerle desteklenmeli: Yalnızca yasalar değil, etik yönergeler de sürece entegre edilmelidir.
- Uluslararası standartlar geliştirilmeli: Farklı ülkelerdeki düzenlemeler uyumlu hâle getirilerek yaratıcıların hakları küresel ölçekte korunmalıdır.
Sonuç olarak, GPAI telif hakları açısından hem bir tehdit hem de bir fırsat sunmaktadır. Hukukî ve etik düzenlemelerin eşgüdümlü biçimde uygulanması, bu teknolojinin insan yaratıcılığına katkı sağlayan bir araç hâline gelmesini mümkün kılacaktır.
Yapay Zeka Hukuku alanındaki tüm yazılarımıza bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Edux Academy’de ücretsiz sunulan “Yapay Zeka Hukuku” eğitimine bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Yazar: Esra Nur KAYA

Hukuk ve Bilişim Dergisi ve Blog kısmımızda,
 	Bilişim Suçları
Blockchain ve Dijital Paralar
Yapay Zekâ ve Robot Hukuku
Elektronik Ticaret Hukuku
İnternet Hukuku
Kişisel Verilerin Korunması Hukuku
Start-Up Hukuku
E-Spor Hukuku
Fikri Mülkiyet Hukuku ve benzer teknoloji hukuku alanlarında yazılar okuyucularımıza sunulmaktadır.
