Makalemizde Bilginin Hükmü: Son Facebook Sızıntısı, Yargı ve Kamu konusunu inceleyeceğiz.
Bilginin Hükmü: Son Facebook Sızıntısı, Yargı ve Kamu
Herkesin Bildiği…
Ekim ayının başında, Amerikan basınının lokomotif yayınlarından biri olan Wall Street Journal’dan üç gazeteci, Georgia Wells, Jeff Horwitz ve Deepa Seetharaman, anonim bir kaynak sızdırılan Facebook’un kurum içi araştırmalarını ve şirkete ait uygulamaların toplum üzerindeki etkisini tartışan sunumlar üzerine The Facebook Files (Facebook Dosyaları) adını taşıyan bir yazı dizisine başladı.
Bundan kısa süre sonra belgeleri sızdıran Facebook’un eski ürün yöneticisi Frances Hougen federal muhbir korumasına başvuru yaparak kimliğini açıkladı ve 60 Minutes’e verdiği röportajla belgeleri sızdırmasına neden olan sorunları ve gerekçelerini açıkladı.
Hougen, şirketin maddi kaygıları toplumsal kaygıların üzerinde tutmasından ve Facebook şirketine ait olan sosyal medya platformları Facebook ve Instagram’ın akademisyenler, haberciler ve sıradan insanlar tarafından gözlemlenen ve dile getirilen negatif etkinin şirket yönetimince enine boyuna bilinmesi, buna rağmen şirket yöneticilerinin eleştirilere cevap verirken bu bulgular ve bilgilerle tamamen ters düşecek beyanlarda bulunmasından rahatsız olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, söz konusu platformları faydalı yanları olduğunu da reddetmiyor ve yeni regülasyonlarla bu olumlu etkilerin ağır basmasının mümkün olduğuna inanıyor.
Hougen durumun, 2018’de yapılan akış algoritması değişikliğinden sonra kötüleştiğini vurguluyor. 2018 öncesi kullanıcılar platformlardaki gönderileri paylaşım tarihine göre kronolojik görüntülerken, 2018 değişikliği ile birlikte ana sayfa akışı kullanıcının tercihlerine göre düzenlenmeye ve kullanıcının tükettiğine benzer içeriklerle dolmaya başladı. Bu durum “yankı fanusu” etkisini arttırırken daima doğrulanmadan kaynaklanan bir haklılık hissine ve kutuplaşmaya çanak tutabilir.
Sızıntılarda dikkati çeken bir diğer husus ise Instagram’in ergenlerde vücut algısını olumsuz etkilediğini saptayan araştırma. Buna göre, platformu kullanan kız çocuklarının %32’si platformun kendilerine dair olumsuz düşüncelerini beslediğini söylüyor. Bu bağlamda yapılan kurum içi çalışmaların örneklemi küçük olsa da, sızıntıyı takip eden süreçte genç kadınların aktardığı benzer deneyimler bulguları destekler nitelikte.
Sızıntılardan sonra toplumda açıklanan bilgilere dair iki temel reaksiyon oluştuğunu gözlemlemek mümkün. Bunların ilki “Biz bunları zaten biliyorduk.” etrafında şekilleniyor ve Hougen’ın aldığı riskin sonuçlara değmeyeceğini, ortaya çıkanların zaten bilindiğini savunuyor. Diğer görüş ise bazen birinin “Kral Çıplak!” diye bağırmasına ihtiyaç olduğu yönünde. Bu görüşten insanlar artık en azından kralda çıplak olduğuna dair bir farkındalık içerisinde olduğunu bildiğimizi söylüyor. Onlara göre bu sızıntılar, kralın elinden inananlarla çevrili olmanın verdiği konforu almamıza, aptal yerine konmaktan kurtulmamıza vesile oldu. Ama her iki tarafın da cevabını henüz veremediği bir soru var: Şimdi ne olacak? (Facebook, bilişim hukuku, bilişim suçları, facebook hesabı)
Facebook Hougen’ı Dava Edebilir Mi?
Hougen’ın Facebook’taki çalışma süresinin tamamını veya bir kısmını kapsayan bir NDA (gizlilik sözleşmesi) imzalayıp imzalamadığını bilmiyoruz. Bununla birlikte, pek çok iş akdinde kurum içi bilgi veya ticaret sırlarının korunumuna ilişkin maddelerin bulunduğunu ve bu maddeleri iş sözleşmelerine dahil etmenin bir sektör geleneği olduğunu söyleyebiliriz. Olağan yasal şartlarda gizlilik sözleşmesi ihlallerinin yaptırımları mevcut.
Ek olarak, kurum içi bilgi gizliliğinin ve kurumun hisse ve marka değerine zarar verebilecek veya haksız kazanca yol açacak bilgi paylaşımlarını da UTSA (Ticaret Sırlarının Korunması Kanunu) kapsamında cezaya tabi. Bununla birlikte Dudd-Frank Yasası olarak da bilinen Muhbir Koruma Kanunu çerçevesinde muhbire bu yaptırımlar karşısında bağışıklık sağlamak mümkün.
Ordu içerisinden belgeler sızdıran ve şu anda hapiste olan Chelsea Manning ve NSA sızıntıları ile Amerika’nın 11 Eylül sonrası yalnız ulusal değil küresel çapta kişi ve kişisel verilerin mahremiyetini ihlal ettiğini kanıtlayan Edward Snowden, eylemleri Casusluk Yasası kapsamında değerlendirildiği için bu tarz bir korumanın dışında tutulmuştu. Buna karşın Hougen’ın avukatlarından biri olan Whistleblower Aid kuruluşu üyesi John Tye, ortaya çıkarılan bilgilerin doğası ve kamu yararına katkısı düşünüldüğünde müvekkilinin bu ha korumadan yararlanabileceğini düşünüyor.
Kongre veya SEC Facebook’a Ne Yapabilir?
2018 yılında Facebook’un kurucusu ve CEO’su olan Zuckerberg benzer endişelere ve özellikle Facebook şemsiyesi altındaki platformların toplumsal ruh sağlığına etkisine ilişkin soruları cevaplamak üzere Kongre karşısına çıkmış ve Facebook’un beslediği kutuplaşma, anti-demokratikleşme ve toplumsal ruh sağlığının bozulması gibi riskler üzerine her gün çalıştıklarını, platformlarının gün geçtikçe daha iyi olduğunu belirtmiş ve görülen aksaklıkları düzeltmeye söz vermişti. Aynı yıl akış algoritmasında yapılan tamamen kâr odaklı değişiklik ve Hougen’ın gün yüzüne çıkardıkları, Zuckerberg’in bağlı olduğu kurum şahsında verdiği sözlerin tutulmadığını gösteriyor.
Hougen’ın ortaya çıkardığı belgeler arasında, Project Daisy olarak isimlendirilen “beğeni sayısını gizle” özelliğine ilişkin sunum ve yazışmalar da var. Belgeler, ekibin projenin onay ihtiyacını azaltarak toplumsal ruh sağlığına katkı sunmasını beklediğini, araştırmalar bu özelliğin böyle bir etkiye sebep olmayacağını ortaya koyduğunda da “ebeveynlerin içini rahatlatmak ve PR açısından başarılı bir hamle yapmak” adına yine de projeyi sürdürdüğünü söylüyor. Bu Facebook’un önceliklerini açıkça ortaya koyan bir örnek. Ayrıca sızıntıları takiben çeşitli ülkelerden siyasi partiler, Facebook algoritması en fazla tüketilen içeriği en uzun süre akışta tuttuğu ve öne çıkardığı için görünür olmak adına rağbet gören öfke, nefret, kutuplaşma ve komplo temelli söylemler üretmek zorunda hissettikleri yönünde açıklamalar yaptılar.
Facebook ve Sonuç
Açık olmak gerekirse Kongre’nin firmanın iç işleyişine müdahale gücü oldukça sınırlı. Odağı oldukça farklı olmasına rağmen aktörleri açısından bugünü anımsatan Microsoft tekelleştirme davasının, açıldığı 1998 yılından epey sonra şirket lehine sonuçlandığını hatırlamakta fayda var. Tüm platformları etkileyecek yasal düzenlemelerin yapılması ise pek çok faktöre bağlı bir uzak ihtimal. Bu durumda, iş söz konusu platformların negatif etkilerine maruz kalan halkın kendisine düşüyor. Buradaki nedensellik iki taraflı işliyor.
Yani, Facebook önümüze nefret söylemi koyduğu için bu tür içerikleri tükettiğimiz doğru fakat Facebook da önümüze seçimlerimizle bunu talep ettiğimizi gösterdiğimiz için bu tarz içerikler koyuyor. Dolayısıyla bu platformları kullanma biçimimizi değiştirmek ve doğru sinyaller göndererek daha sağlıklı bir içerik optimizasyonunu teşvik etmek, gerekirse platform detoksu yapmak, rahatsızlığımızı dile getirerek taleplerimizi iletmek önemli.
Nihayetinde bu firmaların tamamı, kullanıcı tercihleri ile şekilleniyor, günümüzün müşteri endeksli pazarında bu şekilde ayakta kalıyor. Yani günün sonunda kralın çıplak olduğunu ilan etmek terzilere ya da uşaklara değil, kralı seyreden kalabalığa kalıyor.