Marka Hukukunda Gerçek Hak Sahipliği

uluslararası biyometrik veri standarları ıso ISOIEC 247452022 ISO 2247452022 marka hukukunda gerçek hak sahipliği marka hukuku KVKK’nın Verdiği İdari Para Cezasının Mülkiyet Hakkı Niteliği Taşıdığı Belirtildi
Okuma Süresi: 4 Dakika

Marka Hukukunda Gerçek Hak Sahipliği

1- Genel Olarak

Gelişen teknoloji ve değişen dünya ile birlikte fikri mülkiyet hukuku her gün hayatımızda daha fazla yer tutmaya başladı. Fikri mülkiyet hukukunun en önemli kavramlarından biri de markadır. Zira, markalar artık sahiplerinin ve hitap ettikleri mal ve hizmetlerin ötesinde bizzat kendileri değer taşımaktadırlar.  Dolayısıyla marka artık günümüzde ciddi önem arz etmektedir.

Markanın korunması ülkelerin marka hukuku mevzuat düzenlemelerine göre farklılık arz etmektedir. ürk hukuk sistemi, marka hakkının korunmasında esas olarak tescil sistemini benimsemektedir. Ancak, bu durum  tescil edilmemiş olan markaların tamamen koruma dışı kaldığı anlamına gelmemektedir. Zira, tescilsiz markalar da, gerek SMK’nin ilgili hükümleri ile gerekse haksız rekabet hükümleri kapsamında korunmaktadırlar.

Hukuk sistemimizde markalar yukarıda ifade ettiğimiz üzere tescil edilmese dahi korunurlar.  Bu bakımdan markanın kullanılması ciddi önem arz etmektedir. Bu yazımızda da marka hukukunda marka hakkının tescil dışı bir yol ile yani gerçek hak sahipliği ile kazanılmasını işleyeceğiz.

2- Marka Tanımı ve İşlevleri

Marka Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 4’üncü maddesinde; “Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Bu kapsamda marka hakkı bir teşebbüse ait mal ve hizmetlerin diğer teşebbüslere ait mal ve hizmetlerden ayırt etmeye yarayan her türlü işaret olarak tanımlanabilecektir (Koşer 2022: s.4; Arkan 1997: s.36).

Markanın en temel işlevleri kaynak gösterme ve ayırt etmedir (Çolak 2018: s.16,17). Esasında marka kavramı da bu kavramın korunması da en temel olarak bu unsurlar baz alınarak oluşturulmuştur. Bununla birlikte markanın, garanti, reklam, kalite, iletişim, yatırım gibi işlevleri de bulunmaktadır. Bahse konu markanın ekonomik olarak ifade ettiği değeri ortaya koyan bu işlevlerin hepsi korunmaya değer kabul edilmektedir. Ancak yazımızın konusu bu işlevlerle alakalı olmadığı için bu işlevlerle ilgili detaylı açıklamalara yazımızda yer verilmeyecektir.

3- Gerçek Hak Sahipliği İlkesi

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere hukukumuzda marka hukukuna ilişkin tescil sistemi katı bir şekilde uygulanmamakta olup bazı istisnalar öngörülmüştür. Kuşkusuz bu istisnalardan en önemli olanlardan biri gerçek hak sahipliği ilkesidir. Bilindiği üzere Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/3’üncü maddesi “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu maddede tescil karşısında önceye dayalı hakların korunmasını temin etmektedir. Bu kapsamda , bir markayı ihdas ve istimal edip piyasada maruf hale getiren kimse, o markanın gerçek hak sahibi olup tescil karşısında öncelikli ve üstün haklara sahiptir .

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de 6.7.1998 tarihli ve E: 1998/1734 K: 1998/5146 nolu içtihadında ’Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna “gerçek hak sahibi” denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas ile istimal etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, gerçek hak sahipliği ikinci bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın gerçek hak sahibi markasının aynısını ya da tefrik edilemeyecek kadar benzerini, her nasılsa marka olarak tecil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.’’ şeklinde ifadelere yer vererek gerçek hak sahipliği kavramının ne olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu kapsamda tecil sadece markayı tescil ettiren kişiye şarta bağlı bir hak sağlayacaktır. Bir markayı önceden ihdas ve istimal eden kişi bu marka üzerinde gerçek hak sahibi olacak ve bu kişi için artık tescil açıklayıcı etkiye sahip olacaktır. Ancak hukuka aykırı bir şekilde markasını tescil ettirenin tescili kurum nezdinde var olduğu sürece marka hukuku kapsamında olan hakları bu kişi üçüncü kişilere karşı ileri sürebilecektir. Şu hususa değinmek de önem arz etmektedir. Marka hukuku kapsamında ülkesellik prensibi kabul edildiği için bu kullanımların ülke içinde gerçekleşmesi gerekmektedir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de 2016/14516 K. 2018/5650 nolu ve 25.9.2018 tarihli içtihadında ; “02.03.2005 tarihinden itibaren … “nezdinde tescilli olduğunu ve bu niteliği itibari ile markalar hakkındaki 556 sayılı KHK uyarınca markalara sağladığı korumadan faydalanma hakkına sahip olduğu yönünde rapor tanzim edildiği, tescilsiz işaretin başvurudan önce markasal anlamda kullanılması gerektiği ve bu markasal kullanımın marka hukukundaki ülkesellik ilkesi gereğince Türkiye’de gerçekleşmiş olması gerektiği, davalının 2003 yılından beri Türkiye’de markasal olarak kullanımına ilişkin herhangi bir savunmada bulunulmadığı, Türkiye’de bu marka yönünden öncelik hakkı olmadığı gerekçesiyle davalının davacıya ait 2005 / 06696 sayı ile tescilli markasına yönelik tecavüzün men’ ine,..com.tr ibareli internet sayfası içeriğindeki tescilli “… ” markası ile iltibas oluşturacak mahiyetteki “…” ibarelerine ilişkin olarak ilgili web adresine erişimin engellenmesine, ..500,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.” şeklinde ifadelere yer vererek bahse konu kullanımların Türkiye’de gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Sonuç

Sonuç olarak şu hususları vurgulamakta fayda vardır. Ülkemizde esas olarak markalar için tescil ilkesi geçerliyse de bunun istisnaları söz konusudur. Bunlardan en önemlilerinden biri gerçek hak sahipliği ilkesidir.  Bu ilkeye göre bir markayı önceden ihdas ve istimal eden kişi bu marka üzerinde gerçek hak sahibi olacak ve bu kişi için artık tescil açıklayıcı etkiye sahip olacaktır. Ancak bu markaya ilişkin kullanımların da yukarıda da ifade ettiğimiz ve Yargıtay tarafından kabul edildiği üzere ülkesellik ilkesi gereği Türkiye’de gerçekleşmesi gerekmektedir.

Av. Baran Can KAYA’nın tüm blog yazılarına bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Yazarın Hukuk ve Bilişim Dergisi 12. Sayı’sında yayınlanan “Siber Risk Sigortası” isimli yazıyı okumak için bağlantıya tıklayınız.

KAYNAKÇA

1-Nihal Koşer (2022), Marka Hukukunda Önceki Tarihli Hakların Etkisi, Yüksek Lisans Tezi

2-Uğur Çolak (2018), Türk Marka Hukuku, Onikilevha Yayınları

3-Sabih Arkan(1997), Marka Hukuku C.I, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları