Bilişim ve Teknoloji Hukukunda Örf ve Adetin Yeri
Giriş
Bilişim hukuku, teknolojinin hızla gelişimine paralel olarak ortaya çıkan hukuki sorunları düzenlemeyi amaçlayan bir hukuk dalıdır. Bu hukuk dalı, dijital ortamda gerçekleşen eylemleri ve bu eylemlerden doğan hukuki uyuşmazlıkları kapsar ancak bilişim hukuku görece yeni bir alan olduğu için mevzuatta her duruma uygun açık düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu noktada örf ve adet hukuku bir tamamlama unsuru olarak devreye girebilir. Bu yazımızda bilişim hukukunda örf ve adetlerin uygulanabilirliği, bu uygulamanın sınırları ve etkileri incelenecektir.
Örf ve Adet Hukukunun Genel Çerçevesi
Örf ve adet hukuku, bir toplumda zamanla yerleşen ve uyulması zorunlu hale gelen kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Yazılı bir kaynağa dayanmayan bu hukuk kuralları, teamül haline gelmiş davranış kalıplarından oluşur. Bir örf ve adet kuralının hukuki geçerliliği için şu şartlar aranır:
- Süreklilik: Kuralın uzun bir süre boyunca uygulanmış olması gerekir.
- Genellik: Toplumun çoğunun bu kurala uyduğunu kabul etmesi gerekir.
- Hukuki Bilinç: Kuralın bir hukuki zorunluluk taşıdığının benimsenmiş olması gerekir.
Modern hukuk sistemlerinde örf ve adet, genellikle yazılı hukuk kurallarının yetersiz kaldığı durumlarda uygulama alanı bulur. Bu durum, özellikle yeni ve karmaşık alanlarda önem kazanmaktadır.
Bilişim Hukukunda Örf ve Adetlerin Uygulanabilirliği
Yazılı hukukun yetersizliği, bilişim hukuku, internet ve teknolojinin hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan yeni durumlara uyum sağlamayı ve yeni düsturlar ortaya kılmayı zorunlu kılmaktadır ancak bu gelişmeler çoğu durumda mevzuatın gerisinde kalmaktadır. Örneğin, yapay zeka uygulamaları veya blok zinciri teknolojileri ile ilgili hukuki sorunlarda mevzuat yetersiz kaldığında, teamül haline gelmiş uygulamalardan yararlanılabilir. Bu alanda Amerikan uygulaması öne çıkmaktadır.
Dijital ortamda örf ve adetin uygulanabilirliği tartışmalara açıktır. Örneğin, internet protokollerine ilişkin teamüller veya siber güvenlik standartları, bir nevi dijital örf ve adet olarak kabul edilebilir. Dijital çevrede süreklilik ve genellik özelliklerini taşıyan teamüller, toplumsal kabul görmüş olmaları halinde hukuki geçerlilik kazanabilir ancak bu kuralların hukuki bir zorunluluk taşıyıp taşımadığı ayrı bir değerlendirme gerektirir. Bu bakımdan bu yazı oldukça yetersiz olup bu alanda geniş bir çalışmaya ihtiyaç vardır.
Örnek olaylara değinecek olursak, alan adı tahsislerinde, örf ve adetler çoğunlukla öncelik esasına dayanan “ilk gelen ilk alır” kuralı şeklinde işler. Bu durum, mevzuatta doğrudan düzenlenmediği hallerde örf ve adet olarak kabul edilebilir. Sosyal medyada bir içeriğin izinsiz paylaşılmaması gibi etik normlar, toplumsal kabul görmüş dijital örf ve adetler arasında sayılabilir. Son olarak tüketicilerin çevrimiçi alışverişte geri dönüş politikasına ilişkin bekleyişleri, sektörde teamül oluşturarak hukuki bir temel kazanabilir.
Örf ve Adetlerin Bilişim Hukukunda Sınırları
Yazılı hukukun üstünlüğü, modern hukuk sistemlerinde yazılı hukuk kurallarının örf ve adetlere göre üstün olduğunu ifade eder. Bu nedenle, bir örf ve adet kuralının uygulanabilmesi için yazılı hukukta aksi bir düzenleme bulunmamalıdır.
Evrensel hukuk kuralları bu bakımdan önemlidir çünkü bilişim hukukunun genellikle uluslararası boyutları vardır. Bu nedenle, bir örf ve adet kuralının uygulanabilmesi için evrensel hukuka ve insan haklarına aykırı olmaması gerekir. Örneğin, internette ifade özgürlüğünü kısıtlayan teamüllerin hukuki geçerliliği tartışmalıdır.
Teknolojinin hızlı gelişimi, örf ve adetlerin yerleşmesi için gereken süreyi kısaltabilir. Bu nedenle, bilişim hukukunda örf ve adetlerin uygulanabilirliği zamanla sınırlanabilir. Dijital inovasyonlar ve trendler, yeni teamüllerin oluşmasına yol açabilirken mevcut örf ve adetleri hızla devre dışı bırakabilir. Bu durum örf ve adet hukukunun özüne aykırıdır.
Sonuç
Bilişim hukuku, teknolojinin hızlı gelişimine ayak uydurmak için örf ve adet hukukuna belirli sınırlar içinde yer verebilir ancak bu uygulamanın mevzuatla çelişmemesi ve evrensel hukuk ilkelerine uygun olması gerekir. Teknolojinin hızı, örf ve adetlerin yerleşme sürecini zorlaştırsa da dijital ortamda toplumsal kabul gören kuralların yazılı hale getirilmesi çözüm olabilir. Bu çerçevede bilişim hukukunda örf ve adetlerin uygulanmasının sınırlı ancak önemli bir rol oynayabileceği söylenebilir.
Çözüm önerilerine değinecek olursak bilişim alanındaki hızlı gelişmeler dikkate alınarak mevzuat sürekli güncellenmelidir. Bu konuda Amerikan hukukunda eyalet seviyesinde tatminkar düzenlemelerin mevcutluğundan söz etmek mümkündür Dijital örf ve adetlerin hukuki geçerliliğini arttırmak için, bu teamüller yazılı hale getirilebilir. Özellikle Metaverse dünyalarında oluşmuş teamüllerin sistematik bir çalışma haline gelmesi mühimdir. Diğer yandan bilişim hukuku, uluslararası düzenlemelerle desteklenmeli ve dijital örf ve adetler bu düzenlemelerle bir uyum içinde olmalıdır. Bu bakımdan hükumetlerin ve uluslararası örgütlerin tutumu oldukça önemlidir. Son olarak toplumun dijital ortamdaki hak ve sorumlulukları konusunda bilinçlendirilmesi, dijital okuryazarlık eğitim sisteminde bir standart haline getirilmelidir.
Kanan İbrahimli’nin 15. Sayı’mızdaki “Deepfake ve Adli Bilişim” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Yazarın tüm blog yazılarını okumak için bağlantıya tıklayınız.
Yazar: Kanan İBRAHİMLİ (LL.M.)
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Maliye ve Hukuk bölümlerini çift anadal yapmak suretiyle İktisat Fakültesini birincilikle bitirdi. Yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans bölümünde “Deepfake (Derinkurgu) Teknolojisi İle Üretilen Ses ve Görüntülerin Kullanılmasından Doğan Sorumluluk” konulu tez ile tamamladı. İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk Doktora programında öğrenimine devam etmektedir.
Başta kişisel verilerin korunması hukuku, fikri mülkiyet hukuku ve yatırım hukuku olmak üzere birçok alanda makale, bildiri ve kitap bölümü bulunmaktadır. Ayrıca bilişim hukuku ve siber zorbalık alanında birçok projede eğitmen olarak görev yapmıştır.