Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı

Okuma Süresi: 3 Dakika

Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” Denilerek marka sahibinin sessiz kalması sebebiyle sonraki tarihli markaya karşı hükümsüzlük gerekçesi olarak markasını ileri süremeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Sessiz kalma yoluyla hak kaybının temeli Türk medeni kanunu 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması ilkelerine dayanmaktadır. Bu durum hakkı sona erdiren feragat olmayıp, hakkı ihlal edenin fiiline izin verme olarak anlaşılmaktadır.

Ancak madde metni incelendiğinde önceki marka sahibinin sessiz kalma suretiyle sonraki tescilli markaya markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyeceği belirtilmiş ise de bu iki öznenin bundan sonraki hukuki durumunun ne olacağına ilişkin bir ibareye yer verilmemiştir.

Öncelikle marka hukukunda sessiz kalma sebebi ile hak kaybı hükmünün uygulanabilmesi için bir takım şartların tamamının varlığı gerekmektedir. Eksik olması durumunda bu madde hükmü uygulama alanı bulmayacaktır. Bu şartlar madde metninden anlaşılmaktadır.

1.“Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği”

Buna göre öncelikle marka sahibinin dava açma hakkı olmalıdır. Bu davayı açmada hukuki yararı ve menfaati olmalıdır. Bununla birlikte önceki tescilli marka sahibinin sonradan tescil edilmiş veya edilmemişse de tescilsiz kullanılan markalara karşı dava hakkının varlığı kabul edilmelidir.

Aynı şekilde “sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını” ibaresi ile yalnızca tescil de yeterli görülmemiş aynı zamanda sonraki tarihli markanın kullanılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca belirtilmelidir ki bu kullanımın bir “markasal kullanım” olması da aranmaktadır.

Marka sahibinin sonraki tarihli markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği şart koşulmuştur. Buna göre bilmesinin yanında bilmesi gerektiği durumlarda da sessiz kalma suretiyle hak kaybı hükmünün uygulanacağı belirtilmiştir. Burada bilmesinin gerektiği durumlar kapsama alınarak genişletilmiştir. Ancak bu durum tespit edilirken objektif, ortalama bir insanın davranışları gözetilerek haberdar olmasının mümkün olup olmayacağı tayin edilmelidir.

Bununla beraber hak sahibinin tacir olması durumunda TTK 18/2 hükmünde yer alan “basiretli bir iş adamı gibi hareket etme” yükümünün dikkate alınması gerekmektedir.

2.“Bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa”

Sessiz kalmaktan kastedilen önceki tarihli marka sahibinin sonraki tarihli markaya karşı kullanımını önlemeye yönelik ciddi ve etkili bir fiilde bulunmamasıdır. Bir fiilde bulunmama hali hak sahibi açısından kendi iradesinde gerçekleşmiş olmalıdır. Hukuki veya ekonomik sebeplerle bir şey yapılamaması sessiz kalma olarak nitelendirilemez.

Ceza/hukuk davaları yoluyla sonraki tarihli markanın kullanılmasının engellenmesine çalışılması sessiz kalınmadığına dair yeterlidir. Ancak uygulamada da sıkça karşılaşılan ihtarname göndermek sessiz kalmamak için yeterli olacak mıdır?

Doktrinde ihtarname göndermenin yeterli olacağını kabul edenlerin yanısıra ihtarnamenin ciddi ve etkili bir yol olmadığını düşünerek sessiz kalmamak için yeterli olmayacağını düşünenlerde mevcuttur. Burada tarafların ekonomik hacimleri markanın kullanım alanı vs dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Yine bu sessiz kalmanın “birbirini izleyen beş yıl boyunca” denilerek belirtildiğinde kesintisiz ve aralıksız şekilde beş yıl boyunca sürmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu süre boyunca markanın kullanılıyor olması lazımdır. Bu sürenin başlangıcı ise önceki tarihli marka hakkı sahibinin bu kullanımı öğrenmesidir.

Doktrinde görüş birliği olmamakla beraber sonraki tarihli markanın tescilinden önceki süre bu beş yılın hesabında dikkate alınmayacaktır.

Ayrıca bu sürenin kesintisiz olması gerekmektedir. Bu sebeple süreyi kesen herhangi bir eylem olması durumunda süre tekrardan başlayacaktır. Aksi görüşlerle beraber Sonraki tarihli markanın devrinin ise bu süreyi kesmeyeceği kabul edilmelidir.

Tüm bunlara göre, davaya dayanak markanın tescil edildiği mal/hizmetler kesintisiz beş yıl “ciddi şekilde” Türkiye’de kullanıldığının ispat edilmesi gerekir.

3. “Sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça”

Sonraki tarihli marka sahibinin iyi niyetli olması gerekir. Medeni Kanun madde 2 uyarınca, kanun hiçbir zaman kötüniyeti himaye etmez. Buna “iyiniyet karinesi” denir. İyiniyet karinesinden yararlanacak kimse iyiniyetli olduğunu kanıtlamak zorunda değildir. Dolayısıyla tescilin kötü niyetle yapıldığını iddia eden kişi bunu ispat etmelidir. Buna göre, önceki tarihli marka sahibi uzun süre sessiz kalarak sonraki tarihli marka sahibi için değerli bir ekonomik durumun oluşumuna yol açmışsa, diğer taraf ise karşı tarafın davranışından, razı olduğu, böylece kendi eyleminin caiz bulunduğu sonucunu çıkartmakta haklıysa, haksız rekabette sessiz kalma hak kaybına yol açar ilkesi uygulama alanı bulmalıdır.

Konunun tüm detayları irdelendiğinde yazının muhteviyatı artacağından bazı hususlara değinilmemiş genel çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Tüm bu şartlar gerçekleştiğinde marka sahibi sonraki tarihli bir markaya karşı markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyecektir.

Yazarın “Marka ve Ticari Unvan Arasında İltibas” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Doç. Dr. Pelin KARAASLAN’ın Yeni Sayı’mızda çıkan “Çalışanların Meydana Getirdikleri Yazılımlar Üzerinde Hak Sahipliği” isimli yazısını bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Yazar: Av. Ali Semih KARAPINAR