Aihm: Prenses Caroline Von Hannover Kararı

Okuma Süresi: 4 Dakika

Makalemizde Aihm: PRENSES CAROLINE VON HANNOVER KARARI konusunu inceleyeceğiz.

KAMUYA MÂL OLMUŞ KİŞİLER BAKIMINDAN ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÇIKMAZI

GİRİŞ

Topluma mâl olmuş kişilerin özel hayatının gizliliğinin basın özgürlüğünün bir sınırı olup olmadığı süregelen bir tartışma konusudur. Özellikle teknolojinin ve dolayısıyla kitle iletişim araçlarının yaygınlaşarak insanların hayatları üzerinde kaçınılmaz bir etki bırakması ile kişilerin özel hayatlarının ve kişisel verilerinin ihlali, önüne geçilmesi güç sorunlara sebep olmaktadır. Bu kapsamda kamuya mâl olmuş kişiler bakımından özel hayat gizliliği ve basın özgürlüğü çıkmazının incelenmesi adına öncelikle özel hayatın gizliliği kavramına değinilecek, ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 59320/00 başvuru numaralı Von Hannover v. Almanya kararı ile konu irdelenecektir.

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ

Özel hayat kavramına ilk defa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilerek kişilerin özel hayatına, ailesine, meskenine, yazışmalarına keyfi olarak karışılamayacağı, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlerde bulunulamayacağı kanunla korunma altına alınmıştır (BM Genel Kurulu, madde 12).[1] Bu bakımdan özel hayatın gizliliği, kişinin mahrem alanıyla ilgili olup kişisel faaliyetlerinin toplum tarafından öğrenilmesinin istenmediği noktada başlamaktadır. Toplumsal hayat içerisinde sağlıklı bir birey olma adına korunan bu hukuki değer, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 20. maddesinde “Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması” başlığı altında gözetilmiştir. Ancak bu kavramdan sadece dört duvar arasında veya yazışmalar esnasında geçen faaliyetlerin kapsandığı anlaşılmamalıdır.[2] Kamusal alanda da bireyin özel yaşamı kapsamına girebilecek alanlar mevcuttur.

Yargıtay’ın değerlendirmesi göre[3], kamuya açık alanda ilgilinin izlenmesi, dinlenmesi veya kaydedilmesi onun rıza gösterdiği anlamına gelmemektedir. Bu durumda olayın özel hayat kapsamına girip girmediği kişinin toplum içindeki konumuna, tanınıp tanınmadığına, rızasına ve müdahalenin derecesine bağlıdır. Kişinin görüntüsü onun ayırt edilmesini sağladığından kişiliğin temel özelliklerindendir ve kişi, görüntüsü bakımından tam ve mutlak yetkiye sahiptir.[4] Dolayısıyla rıza, görüntüde bulunan kişinin tanınabilmesi durumunda gerekli olmaktadır. Ancak tanınmış şahsiyetlerin görüntülerinin yayınlanması bakımından bu tür fiillere katlanmalarının zorunluluğu yönünde bazı görüşler de bulunmaktadır. Zira onların özel hayatlarının gizliliği hayatın olağan akışına göre normal insanlara kıyasen daha dardır. Onların hayatları kamuya mâl olmaları nedeniyle toplum tarafından bilinmek istenmektedir. Bu durumda özel hayatın nerede bitip nerede başladığının tespiti, ihlal suçunun tespiti açısından önem arz etmektedir. Bu konuda Alman Anayasa Mahkemesi’nin geliştirmiş olduğu kuşak teorisine başvurulabilmektedir.[5] Buna göre hayat iç içe geçmiş kuşaklardan oluşmakta; merkezde hayatın gizli alanı, onu çevreleyen kuşakta bireyin en yakınlarıyla paylaştığı özel yaşamı, en dışta ise de hayatın genel alanı yer almaktadır. Şimdi ise Von Hannnover kararı ile prensesin özel hayatının gizliliğinin AİHM tarafından nasıl ele alındığına kısaca göz atalım.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ: PRENSES CAROLINE VON HANNOVER – ALMANYA KARARI (AİHM)

Hannover Prensesi Caroline Louise Marguerite, yaklaşık on yılı aşkın bir süredir, Alman yargısı önünde özel hayatının korunması hakkını etkin kılmaya çalışmıştır.[6] Çabaları karşılıksız kalan başvurucunun, konutundan çıktığı andan itibaren; alışveriş yaparken, çocuklarını okuldan alırken, sportif faaliyetlerde bulunurken, arkadaşıyla otururken ve hatta tatile çıkarken bile sürekli olarak görüntülendiği ve bu görüntülerin yayınlandığı belirtilmektedir. Ancak, kökeni göz önüne alındığında çağdaş toplumda “par excellence”[7] yani “çok iyi bir figür” olarak görüldüğü gerekçesiyle fotoğraflarının yayınlanması engellenmemiştir.

AİHM, 6 Haziran 2000 tarihinde kendisine başvurulan davada, Prenses Caroline’nın herhangi bir resmi görev ifa etmeyip resmi bir sıfatı bulunmadığından onu özel bir birey olarak değerlendirmiş, AİHS’in 8. maddesindeki özel yaşamının korunması ile 10. maddesindeki ifade özgürlüğünün çatıştığına ve Alman mahkemelerinin bu çıkarlar arasında adil bir denge kuramadığına hükmetmiştir. Gerekçe olarak da başvuranın gözlerden uzakta olmaksızın halk tarafından bilinen yerlerde olsa bile; halkın, başvuranın nerede olduğu veya özel hayatında nasıl davrandığı ile ilgili bilgileri öğrenmesinde meşru bir çıkar olmadığını göstermiştir.[8] Ayrıca, mahkemeye göre, yasal menfaat bulunsa dahi aynı zamanda söz konusu fotoğrafların yayınlanmasında dergilerin de ticari bir yararı olduğundan çatışan çıkarlardan başvurucunun özel hayatının korunması hakkı diğeri karşısında üstün gelmektedir.[9] Somut olayda, görüntüler münhasıran ve bütünüyle özel yaşama dair eylemlerle alakalı olduğundan ve haberin tek amacı okuyucuların prensesin özel yaşamının ayrıntılarına ilişkin merakını tatmin etmek olduğundan, haberde kamuoyunun değerlendirmesinde yarar sağlayacak bir nitelik görülmemiştir.[10]  Dolayısıyla, bu tür olaylarda ünlü kişilerin özel hayatlarının gizliliği ve kişisel verilerinin korunması hakkı ile kamu yararının sınırlarının dengeli biçimde kurulması gerekmektedir.

Türk hukukunda ise haber verme ve kişilik haklarının çatıştığı hallerde Yargıtay; gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, özle biçim arasındaki denge ölçütlerine başvurarak somut olayı adil biçimde çözümlemeye çalışmaktadır.[11] Bu bakımdan basının gerek yazılı gerekse internet üzerindeki hukuki sorumluluğunun şartları, haksız fiil sorumluluklarının özelliğine benzer olup kişinin kişilik haklarına zarar verilmiş olmasından, saldırının hukuka aykırı olup hukuka uygunluk nedenlerinin (ilgilinin rızası, hakkın kullanılması) bulunmamasından, zararın veya meydana gelmesi tehlikesi bulunmasından, kusur olmasından ve illiyet bağı bulunmasından geçmektedir.

SONUÇ

Bu durumda basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının haklarına zarar gelmemesi, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenliğin, kamu düzeninin ve toprak bütünlüğünün korunması, yargı gücünün tarafsızlığının sağlanması gibi amaçlarla sınırlanabilecektir. Zira habercilik, kişilerin özel hayatına sınırsız bir şekilde müdahale etme hakkı vermemektedir. Ancak, ölçülülük ilkesinin aşılmaması kaydıyla bir kimsenin özel hayatını veya onur ve saygınlığını ihlal eden bir basın faaliyetinin kamu yararına yönelik olduğu hallerde hukuka uygun olacak ve sorumluk doğmayacaktır. Bu durumda genel yarar üstün tutulacaktır. Bu itibarla tek amacı bir grup okurun merakının giderilmesi halinde olan haberlerin yayımı, toplumun genel yararına ilişkin herhangi bir tartışmaya katkı eder nitelikte değilse korunmayacaktır.

Yazar: Sera CONKBAYIR – Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi

Hukuk ve Bilişim’de tüm “Karar İncelemeleri“ni okumak için bağlantıya tıklayınız.

KAYNAKÇA

Bassewitz, Katharina Von. Çev. Parlak Börü, Şafak. Paparazziler İçin Zor Zamanlar: Kişinin Özel Yaşamına Saygı Gösterilmesi (Mahremiyet) Hakkına İlişkin Alman Ve İngiliz Basınını Ayaklandıran Dönüm Noktası Niteliğinde İki Karar. Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 64 (4), 2015.

Doğan, Pınar Bahar. Çatışan İki Değer: Haber Verme Hakkı ve Kişilik Hakkı, Ankara Barosu Dergisi, 2014/4.

 

Ekinci, Elif; Cengiz, Serkan. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları. TBB Dergisi, Sayı 66, 2006.

 

Koch, Arnd. Hukuka Aykırı Resim Çekimlerine Karşı Ceza Hukuku Koruması – Alman Ceza Kanunu md. 201a, Çev. Hakeri, Hakan, in. Özel Yaşam, Medya ve Ceza Hukuku, Ankara, 2007.

 

Şen, Ersan.  Devlet ve Kitle İletişim Araçları Karşısında Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması. İstanbul, 1996.

 

Von Hannover/Germany, App. No.: 59320/00.

 

[1] BM Genel Kurulu. (1948). “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”. Paris. https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-evrensel-beyannames/.

[2] Şen, Ersan (1996).  Devlet ve Kitle İletişim Araçları Karşısında Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması. İstanbul. s. 215.

[3] Y. 12. CD, T: 10.05.2016, E. 2015/13813, K. 2016/8242.

[4] Y. 4. HD, T. 17.03.2005, 8726/2722 (Kazancı) “Resim, kişinin başkalarından ayırt edilmesini sağlayan ve üzerinde tasarruf sahibi olduğu kişilik varlıklarındandır.”

[5] Koch, Arnd (2007). Hukuka Aykırı Resim Çekimlerine Karşı Ceza Hukuku Koruması – Alman Ceza Kanunu md. 201a, Çev. Hakeri, Hakan, in. Özel Yaşam, Medya ve Ceza Hukuku (2007), Ankara. s. 212-215.

[6] Ekinci, Elif; Cengiz, Serkan (2006). İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları. TBB Dergisi, Sayı 66. s. 443.

[7] Von Hannover/Germany, App. No.: 59320/00.

[8] Ekinci, Elif; Cengiz, s. 456.

[9] Ekinci, Elif; Cengiz, Serkan, s. 456.

[10] Bassewitz, Katharina Von. Çev. Parlak Börü, Şafak (2015). Paparazziler İçin Zor Zamanlar: Kişinin Özel Yaşamına Saygı Gösterilmesi (Mahremiyet) Hakkına İlişkin Alman Ve İngiliz Basınını Ayaklandıran Dönüm Noktası Niteliğinde İki Karar. Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 64 (4), s.1252.

[11] Doğan, Pınar Bahar (2014/4). Çatışan İki Değer: Haber Verme Hakkı ve Kişilik Hakkı, Ankara Barosu Dergisi, s. 489.

 

AİHM’İN KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINA YAKLAŞIMI

AİHM’in Kişisel Verilerin Korunmasına Yaklaşımı makalemizi buradan inceleyebilirsiniz.